31 Ocak 2011 Pazartesi

Tuba Büyüküstün ve Beren Saat Aynı Filmde Buluşuyor...

Tuba Büyüküstün ve Beren Saat'in ünlü İranlı yönetmen Bahman Ghobadi'nin filminde birlikte oynayacakları büyük oranda kesinleşmiş. Filmde ayrıca Monica Belluci de rol alacakmış.(Beyler yaşadınız hadi, en beğenilen 3 kadın aynı filmde yani!!). İsminin "Gergedan Mevsimleri" olması düşünülen filmin kadrosunda Belçim Bilgin Erdoğan da olacakmış ve çekimlerine Mart ayında başlanıyormuş, mekan olarak da ağırlıklı olarak Türkiye belirlenmiş, ayrıca belki bazı sahnelerin İran ve Yunanistan'ın Mykonos adasında olma durumu da varmış.(Benim en beğendiğim, en güzel ve eğlenceli Yunan adası olan Mykonos'dan önümüzdeki aylardan birinde 'Ayın Mekanı' olarak mutlaka bahsedeceğim). Cannes Film Festivalinde de gösterilmesi planlanan filmde ayrıca Caner Cindoruk ve Mehmet Akif Alakurt'un oynama ihtimalleri de varmış. Aslında Kenan İmirzalıoğlu'na da teklif yapıldığı haberleri dolaşıyor etrafta. Ne kadar doğru bilemeyeceğim ama bir rivayete göre Ezel dizisinin çekimlerinin yoğunluğu nedeniyle Kenan'ın bu teklifi kabul edemediği söyleniyor, başka bir rivayete göre de filmin İngilizce çekilmesi düşünüldüğünden Kenan'ın İngilizcesi yeterli olmadığı için mecburen reddettiği konuşuluyor.

Kıvanç Tatlıtuğ, “Titanik” ve “Avatar” gibi filmlerin ünlü yönetmeni James Cameron’ın yapımcılığını üstlendiği, 4 Şubat’ta vizyona girecek “Sanctum” adlı filmin 27 Ocak’ta Los Angeles’ta düzenlenen galasına özel olarak davet edilmiş. Kıvanç orada hem James Cameron’la hem de dünya yıldızlarıyla tanışma fırsatı bulmuş. James Cameron, Kıvanç'ın rol aldığı “Gümüş “, “Aşk-ı Memnu” ve “Ezel” dizilerinden oluşan kısa videosunu izledikten sonra yakışıklı oyuncuya övgüler yağdırmış. Özellikle “Ezel”de canlandırdığı Sekiz karakteriyle, daha önceki dizilerindeki yakışıklı çocuğun birden psikopat rolüne büründüğünü görünce Kıvanç’ın her kalıba girebilen etkileyici bir oyuncu olduğunu ifade ederek Türkiye ve Ortadoğu’da çok popüler olduğunu bildiği Kıvanç için “Bu adam yıkılıyor.Hem yakışıklı,hem iyi oyuncu,üstelik iyi de bir dalgıç. Daha ne olsun” demiş ve iletişim bilgilerini istemiş. Sevgili James amca, seninle tamamen aynı fikirdeyim şahsen. Hem Türkiye'de hem de Ortadoğu ve Balkanlarda çok geniş bir hayran kitlesi olan Kıvanç'cığım sanırım yakında Hollywood'a da adım atacak ve geçen seneki yazılarımdan birkaç tanesinde yazdığım gibi umuyorum ki yakın bir gelecekte adını tüm dünyaya da duyuracak. Tabii bu kadar gözde olunca mutlaka nazar değiyor, zavallı çocukcağız geçen hafta basketbol oynarken yan bağlarını koparmış ve ABD'ye koltuk değneğiyle gitmiş, neyseki ABD'de tedavi görüp dönüşte değneklerini atmış. Bu arada Kıvanç Tatlıtuğ bu hafta Çarşamba gecesi 00:30'da Star'da yayınlanacak olan Cengiz Semercioğlu'nun sunduğu Full Ekran programına konuk olacakmış. O programda Los Angeles seyahatinin detayları konuşulabilir, Kıvanç hayranları kaçırmasınlar :)

Angelina Jolie ve Brad Pitt, çocuklarının ısrarı üzerine 23 Kasım'da Seyşeller'de yerel geleneklere göre evlenerek yeni yıla evli girmiş, bu yıl içinde de resmi nikah yapmayı planlıyorlarmış. Ağlamak istiyorum gerçekten, Brad&Angelina Kasım'ın 23'ünde düğün yapıyor, ben de 21'inde Seyşeller'den ayrılıyorum, iyi mi!! Bilseydim kesinlikle kalışımı uzatır, ne yapar ne eder o düğün törenine giderdim, kapıdan almasalar en kötü ihtimalle denizden sürat teknesiyle, yüzerek falan ulaşırdım vallahi:) Böyle bir şans yok yaa, belki de aynı tarihlerde aynı adadaydık da haberimiz yoktu, acayip üzüldüm şahsen, Brad'im Pitt'imi 2 günle kaçırdım. Bundan 10 yıl önce de Tom Cruise'u 2 saatle kaçırmıştım. Los Angeles'da Hollywood Bulvarında dolaşırken Chinese Theatre'in önünde bir kalabalıklaşma görmüştüm ama basiretim bağlandığı için ne olduğunu sormamıştım(oysa beni tanıyanlar bilir, normalde gayet meraklı bir tipimdir). Biraz daha dolaşıp yorulunca arkadaşımın evine geri dönüp televizyonu açmıştım. Keşke açmamış olsaydım, zira o esnada Chinese Theatre'in önünden canlı bağlantıyla 'Kaptan Corelli'nin Mandolin'i filminin galasına katılan Penelope Cruz ve o zamanki sevgilisi Tom Cruise ile diğer başrol oyuncusu Nicholas Cage'in halkın arasındaki röportajları yayınlanıyordu. Tabii benim o anda televizyon karşısındaki saç baş yolma halimi tahmin edebiliyorsunuzdur herhalde. Neyse Allah'ın hakkı 3'tür, 2 kez kaçırdım belki üçüncü de bir Hollywood yakışıklısına denk gelirim, belli mi olur :)

ATV büyük bir stratejik hata yaparak Cuma akşamı yayınladığı Gönülçelen ve Kızım Nerede dizilerinin saatlerini değiştirdi ve Kızım Nerede dizisini 20:00, Gönülçelen'i ise 22:00 kuşağına aldı. Seyahat ve toplantı trafiğim yoğunlaştığı için her ne kadar 22:00 kuşağı benim işime daha çok gelse de bu değişim kanala hiç yaramadı. Yeni başlayan dizilerini tutundurmak için garanti gördüğü Gönülçelen'in saatiyle birkaç kez oynayan ATV yine aynı hatayı yapıp kendi ipini kendisi çekti ve Kızım Nerede dizisiyle prime time'da tek kelimeyle yere çakılıp geçen haftalara göre çok ciddi reyting kaybetti. Benzeri durumlar daha önce de defalarca yaşanmıştı; geçen seneden bu yana Kapalıçarşı, Samanyolu, Kılıç Günü ve Kızım Nerede gibi Cuma akşamına koyduğu öbür dizilerinin reytinglerini yükseltebilmek için Gönülçelen'in saatini 22:00 ile 20:00 arasında birkaç kez değiştiren, diğer diziyi erken yayına sokmak için bazı haftalar Gönülçelen'i özetsiz yayınlayan ATV bütün denemelerinde başarısız oldu, adı geçen diğer dizilerin hepsi bir süre sonra yayından kaldırıldı ama kanal hala akıllanmadı. Hep yazdığım gibi Cuma akşamı dizi rekabetinin en yoğun olduğu gün ve ATV'nin rakip diziler karşısında mücadele edebilen tek dizisi de Gönülçelen. Bu saat değişiminden Gönülçelen pek etkilenmedi, reytinglerini koruyor, çünkü Gönülçelen'in çok sadık ve kemikleşmis bir seyircisi var ve diziyi gece yarısına da koysalar izleniyor. Dolayısıyla ATV'nin bu hatasından çok kısa bir zamanda geri dönmek durumunda kalacağını ve 1-2 hafta içinde Gönülçelen'i tekrar geniş özetiyle beraber 20:00 kuşağına çekeceğini düşünüyorum. Kızım Nerede dizisini de ya 22:45'e falan alacak ya da gününü değiştirecek, yoksa bu dizinin de sonu gelecek.

Neyse saati konusunda ne yapacağını kanal yönetimi düşünedursun biz dizimize odaklanalım; Gönülçelen'in son 2 haftasında, Levent ile nişanlanan Hasret'in pişmanlık hallerine ve Murat'la yaşadığı karşılıklı kıskançlık sahnelerine şahitlik ettik. Bu bölümlerde özellikle Cansel ve Tuba'nın oyunculukları ve yaşadıkları karmaşık duyguları bize hissettirebilme becerileri oldukça başarılıydı. Ayrıca son bölümde Hasret'in albüm kapağının çekimleri sırasında Tuba'nın güzelliği de görülmeye değerdi. Dizinin 2. sezonunun başlangıç fragmanında yer alan şu sözler aslında bu sezonun nasıl geçeceğinin habercisi gibiydi: "Herkes aşık olur, herkes sever, ama hiç kimse onlara benzeyemez." Hakikaten birbirlerine sırılsıklam aşık olan bu iki inatçı keçinin aşkı hiç kimseye benzemiyor; ne imkansız aşkmış kardeşim, kavuşmalarını beklemekten herkes kabız oldu vallahi!! Yine son bölümde Hasret'i kıskanan Murat'ın elini kesmesi üzerine Hasret'in ona yara bandı yapıştırdığı bir sahnede de Teoman'ın Gönülçelen şarkısının sözleri geldi aklıma;
Gönülçelen gönülçelen
Hem kırıcı hem kırılgan
Yordun beni gönülçelen
Hem yara bandım hem yaram
Bitsin artık gönülçelen.

Hey senaristler, size sesleniyorum; gerçekten bitsin artık bu işkence ve kavuşsun artık bu aşıklar yaa, yeter yani, neredeyse 40 bölüm oldu. Neyse gelen tüyolar birkaç bölüm içinde dananın kuyruğunun kopacağını ve beklenen kavuşmanın yakında gerçekleşeceğini bildiriyor. Bu arada dizi kadrosuna Begüm Kütük de Fransa'dan gelen Ceren karakterini canlandırmak üzere dahil oluyormuş ama neyseki Hasret ile Murat'ın arasına girecek bir rolde olmayacakmış. Tüyolara göre Hasret biraz uzaklaşmak ve kafasını toplamak için Şile'ye gidecekmiş. Murat da onun peşinden gidiyormuş. Murat ve Hasret arasında orada bir yakınlaşma olacakmış. Sonra Levent de Şile'ye gelip Hasret&Murat'ı birlikte görünce elini çabuk tutması gerektiğini anlayarak hemen nikah tarihini alacakmış ve düğün hazırlıklarına başlayacakmış. Bakalım kızımız Hasret o nikah masasına oturacak mı, eğer oturursa evet diyebilecek mi, yoksa nikahtan kaçacak mı, bu esnada Murat acılar içinde bestesini yapacak mı, son dakikada bunu Hasret'e dinletebilecek mi?? gibi gibi çok bilinmeyenli bir denklem var önümüzde, izleyip göreceğiz bakalım, hadi hayırlısı. Unutmayalım maç 90 dakikadır ve bence bu senaristler bize son dakikaya kadar kalp çarpıntısı yaşatacaklardır. Umarım Sevgililer Günü için güzel bir sürpriz düşünürler bari...

Tuba Büyüküstün Marie Clarie dergisinin Şubat sayısına kapak olmuş ve güzel resimler eşliğinde samimi bir röportaj da vermiş. Bu röportajın tamamını aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz. Bu arada geçen hafta içinde Ortadoğu'da reklam yüzü olduğu Pantene firmasının bir organizasyonu için iki günlüğüne Fas'ın Casablanca şehrine gitmiş ve Mısır'dan sonra Fas'ı da fethetmiş. "Asi" ve "Ihlamurlar Altında" gibi dizilerinin yayınlanmasının ardından Ortadoğu ve Fas'ın en sevilen oyuncularından biri haline gelen Tuba, hayranlarının yoğun ilgisiyle karşılaşmış. Tanıtım için düzenlenen basın toplantısına Fas'ın geleneksel kıyafetiyle katılması da çok beğeni toplamış. Oradayken birçok TV kanalı ve gazeteye röportaj veren Tuba ayrıca Fas Çocuk Esirgeme Kurumunu da ziyaret etmiş. Aferin Tuba sana, ülkemizin bundan güzel tanıtımı olmaz sanırım. Bu arada ünlü "Casablanca" filminin çevrildiği bu şehre dair anılarımı düşündüm de okyanus kenarında yer alan 2. Hasan Cami dışında pek de kaydadeğer birşey hatırlayamadım doğrusu. O nedenle görülmesi gereken yerler listesinde öncelikli mekanlardan birisi olmaz...


http://www.facebook.com/TubaBuyukustun#!/notes/tuba-buyukustun/tuba-buyukustunun-guzelligi-bir-efsane/10150097225021801

Geçen hafta Cansel Elçin'in de röportajı Habertürk gazetesinde yer aldı. Kendisiyle ilgili merak edilenleri tüm içtenliği ile cevaplandırdığı röportajında Cansel Fransa'dan Türkiye'ye geliş öyküsünü, bundan önce yer aldığı Kırık Kanatlar ve Hatırla Sevgili dizileriyle şu anda oynadığı Gönülçelen hakkındaki görüşlerini ve dizilerdeki partnerleri Beren Saat ve Tuba Büyüküstün ile ilgili düşüncelerini açıklamış. Röportajın tamamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
http://www.haberturk.com/medya/haber/595495-cansel-elcin-hayranlari-icin-anlatti

Fatmagül’ün Suçu Ne dizisi geçtiğimiz bölümlerde biraz yavaş ve durağan seyrediyordu ama son 2 bölümde bayağı hareketlendi. Özellikle Fatmagül’ün suskunluğuna son verip kendisine tecavüz eden çocuklardan intikam almaya karar vermesi ve ardından zengin tayfasının kızcağıza ve Kerim'e bunun hesabını sorması ile olaylar çetrefilli bir hal aldı. Bu arada Kerim'in Fatmagül’ü koruma çabası ve Mustafa'ya da tecavüz olayını itiraf etmesiyle heyecan iyice arttı. Bu haftaki bölümde Fatmagül ile Mustafa'nın karşılaşmalarını izleyeceğiz, bakalım aralarındaki diyaloglar nasıl olacak ve Fatmagül kendisine arka çıkmayan Mustafa'yı affedebilecek mi, ayrıca son haftalarda kendisine sürekli iyilik yapan Kerim'e karşı yumuşayacak mı ?? Bu arada Beren'in ve diğer karakterlerin oyunculuklarının da oldukça başarılı olduğunu söyleyeyim..

Ezel dizisi de son haftalarda biraz ivme kaybetti, buna paralel olarak reytingleri de bir miktar düştü. Bu reyting kaybını diziye Bade karakteri ile sonradan katılan Berrak Tüzünataç'a bağlayanlar bile var. Özellikle Ezel fanatikleri Eyşan'a çok sinir olsalar da yine de Ezel-Eyşan aşkının bitirilmesi ve Ezel'in Bade'ye aşık edilmesine tepki gösteriyorlar ve bu durumun seyirciyi diziden soğutan bir faktör olduğunu düşünüyorlar. Ama tabii Ezel'i elinden kaçırma riskine karşı bizim tanıdığımız şeytan Eyşan kesinlikle boş durmayacaktır ve mutlaka harekete geçerek yeni hamleler yapacaktır.

Muhteşem Yüzyıl yine son hızıyla devam ediyor. Bu arada dizi kadrosuna Macar Victoria rolünü canlandırmak üzere Saadet Işıl Aksoy da dahil oluyormuş. Senaryo yazarı Meral Okay diziye zaman zaman konuk oyuncuların katılacağını belirtmiş, ayrıca Kanuni'nin 46 yıllık iktidarını anlatmayı planladıkları dizinin kısmet olursa dört sezon kadar devam etmesini umduklarını, ilk sezonda beş yıllık dönemi anlatacaklarını söylemiş.

Kanal D’de Pazar günleri ekrana gelen “Türkan” dizisi Çarşamba akşamları saat 22:30’a alındı. En son yazımda tüyolara göre Türkan'ın gelinlik giyeceğini belirtmiştim hatırlarsanız. İşte bu bölümde, Orhan olmadan yapamayacağını anlayan Türkan ailesini karşısına alarak onun peşinden Çorum'a gidip aşkını bir kez daha itiraf ederek sonunda Orhan'la evleniyormuş. Ama Türkan'ın evliliğiyle yıkılan babası Fasih Bey hastalanıyormuş ve ardından gelen kara haber tüm aileyi yasa boğacakmış. Demek ki bu bölümde hem mutluluk hem de hüznü birarada izleyeceğiz.

ATV'nin Bitmeyen Şarkı dizisi en son olarak Pazar akşamları saat 22:30'da yayınlanmaya başladı. Böylece dizinin 4. kez yayın günü/saati değişmiş oldu. Dizide Bergüzar Korel'in canlandırdığı Feraye karakteri bir süre ara verdikten sonra tekrar sahnelere döndü, ancak bu defa pavyonda değil daha nezih bir barda şarkı söylüyor. Üstelik bu kez hem kostümlerinin hem de şarkılarının tarzı da tamamen değişti, fantazi müzikten pop müziğe dönüş yaptı. Bu tip şarkılar Bergüzar'ın sesine çok daha fazla yakışmış. Dizinin setini de İzmir Urla'dan İstanbul'a taşımışlar. Ayrıca diziye Feraye'nin çalıştığı barın sahibi olarak Hakan Eratik de dahil oldu. Aşağıdaki linkten dizide Bergüzar'ın kendi sesiyle gayet başarılı bir şekilde söylediği "Ömrüm Yeter mi Sevmeye" isimli oldukça hoş bir şarkıyı dinleyebilirsiniz.
http://www.youtube.com/watch?v=DrkrQu3gK8M

Geçen hafta içinde Eyvah Eyvah 2 filmine gittim. İlki kadar çok gülmesem de yine de oldukça keyifli, naif ve komik bir filmdi. Demek ki hiç küfür veya belden aşağı espri olmadan ya da güldürmek adına salakça hareketler yapılmadan da komik bir film çekilebiliyormuş, bu filmi o nedenle seviyorum. Film boyunca Ata Demirer, Demet Akbağ ve Özge Borak çok şekerlerdi. Bu arada Ata Demirer ile Özge Borak arasında da bir aşk başlamış ve Ata tarafından bu ilişki doğrulanmış. Geçen yaz Kaş'da aynı teknede birlikte dalış yaptığımız Özge çok sempatik bir kız, umarım Ata ile mutlu olur.

İzlemeyi istediğim bir başka film de bu hafta 4 Şubat'ta vizyona girecek olan Ömer Faruk Sorak’ın yönetmenliğini üstlendiği, başrollerini benim çok beğendiğim Mehmet Günsür ile Belçim Bilgin'in paylaştığı 'Aşk Tesadüfleri Sever' filmi. Altan Erkekli, Ayda Aksel, Yiğit Özşener gibi oyuncuların da yer aldığı filmde ayrıca Cansel Elçin de konuk oyuncu olarak sanırım Fransız bir yönetmeni canlandıracakmış. İlk kez altı yaşında birbirlerini görüp aşık olan iki kişinin, otuzlu yaşlarında tesadüfler sonucu birbirlerini tekrar bulmalarının konu edildiği filmin bir de soundtrack albümü olacakmış. Bu albümün en büyük sürprizi ise Mehmet Günsür’ün seslendirdiği 'Eylül Akşamı' şarkısı olmuş. Söz ve müziği Bülent Ortaçgil’e ait olan şarkıda Mehmet Günsür çok başarılı bir performans sergiliyor. Aşağıdaki linkten izleyebileceğiniz bu şarkının klibinde ayrıca filmden görüntüler de var.
http://www.gecce.com/video-galeri/mehmet-gunsur-belcim-erdogan-icin-sarki-soyledi-3802.html

Bir yazının daha sonuna geldik. Ben bu hafta boyunca Fransız Alp'lerinde kayakta olacağım. Belki önümüzdeki yazılarımdan birinde "Ayın Mekanı" köşesinde bu seyahatimi anlatırım. Şimdilik hoşçakalın...

20 Ocak 2011 Perşembe

Muhteşem Yüzyıl Dizisi Tartışılmaya Devam Ediyor...

Geçmiş yazılarımda 2011'de başlayacak diziler içinde en iddialısının Muhteşem Yüzyıl olacağını belirtmiştim hatırlarsanız. Gerçekten dizi 15 gün önce yayınlanmaya başlar başlamaz inanılmaz bir ses getirdi. Basında günlerdir diziye dair yorumlar yer alıyor, çok beğenen de var acımasızca eleştiren de! Hatta öyle komik yorumlar yapılıyor ki gülmemek elde değil; yok efendim padişahlar terler miymiş (tövbe yarabbim, sanki ter bezleri 21.yüzyılda icat edildi!) ya da o dönemde dudaktan öpüşme var mıymış, yoksa yanağa buse mi kondurulurmuş (tabii yaa, şehzadeleri de yanağa konan busenin "muck" sesini duydukları anda Osmanlı semalarında gezinen leylekler getirmiş olmalı herhalde!) falan filan... Bunlar yetmezmiş gibi siyasiler de tartışmalara katıldı, hatta konu dünya basınında bile yer aldı. Dizinin fragmanlarının yayınlanmasından sonra 3 hafta içinde, izleyicilerden 'Osmanlı hanedanının yanlış tanıtıldığı ve tarihimize hakaret edildiği' gerekçesiyle RTÜK'e 75 bin gibi rekor sayıda şikayet gelmiş. Ayrıca dizi ekibi ve oyuncuları da protesto gösterileri ve tehditlere maruz kalıyorlarmış. Bu yoğun tartışmaların gölgesinde RTÜK de dizinin ilk bölümüne uyarı cezası vermiş. Konu hakkındaki toplumsal hassasiyeti göz önüne alan ve RTÜK'den daha ağır bir ceza gelmesinden korkan Show TV yönetimi dizinin 2. bölümünde Kanuni ile Hürrem'in öpüşme ve yatak sahnelerinin 12 dakikalık kısmını kesmişler. Dizi yayından kaldırılabilir ihtimalleri bile konuşuluyor. Zira kamuoyu baskısı nedeniyle büyük firmalar pahalı olduğunu öne sürerek Muhteşem Yüzyıl’ın reklam kuşaklarına girmiyorlarmış. Açıkçası ben konunun çok abartıldığını düşünüyorum şahsen. Alt tarafı bir dizi yahu, niye insanların bu kadar ciddiye aldığını hiç anlayabilmiş değilim. Özellikle ülkemizde bu kadar sorun varken siyasetçilerin işi gücü bırakıp bir diziyle uğraşmaları çok enteresan doğrusu, konu resmen memleket meselesi oldu vallahi!!(Gerçi yurdum insanı Kurtlar Vadisi'nde ölen Çakır için gerçek cenaze namazı kıldırıp gazetelere ölüm ilanı verdikten ve ölümünün 1. yılında mezarlıkta anma töreni düzenledikten sonra herşey olabilir bu ülkede tabii!). Eğer bu dizi bitirilirse tam bir skandal olur. O nedenle ben yayından kalkacağına pek ihtimal vermiyorum ama gelen baskılar nedeniyle senaryoda bazı revizyonlar yapılır diye düşünüyorum. Nitekim ilk örneklerini dün yayınlanan 3. bölümde görmeye başladık bile; Hürrem Müslüman oldu, Kanuni Hürrem'in başına bir örtü bağladı, kelime-i şehadet getirdi falan!! Bakalım bu gelişmelerle sesler biraz kesilecek mi?

Neyse gelelim diziyle ilgili diğer konulara; Muhteşem Yüzyıl dizisinin maliyeti 3,5 milyon TL'yi bulmuş ve sanırım şu ana kadarki en pahalı dizi prodüksiyonu olmuş. Dış çekimler Topkapı Sarayının bahçesinde yapılıyormuş ama Sarayın içinde çekim yapma imkanı olmadığı için Topkapı'nın 12 iç mekanı birebir tekrar inşa edilmiş. Bu arada dizide kullanılan gösterişli mücevherler de çok dikkat çekici gerçekten. Dizinin takı sponsoru olan Boybeyi, bu dizi için 1,5 milyon dolar değerinde 72 parçalık bir koleksiyon hazırlamış ve dizinin ilerleyen bölümlerinde bu koleksiyon daha da genişleyecekmiş. Dizinin başrol oyuncularından Halit Ergenç, kılıç sahnesi çekimlerinde ayak bileğini kırmış ve ayağı alçıya alınmış (yazık yaa adama, nazar değdi vallahi). Dizinin çekimlerini yetiştirebilmek için sete kırık ayağıyla gidiyormuş, 1 ay alçıda kalacak ayağına uygun çizme yapılacakmış ve hareketli sahnelerde dublör kullanacakmış. Dizinin diğer başrol oyuncusu Meryem Uzerli ise oyunculuk performansı ile göz dolduruyor. Yaklaşık 8 aylık araştırmaların sonucunda, Türkiye'de ve 10 farklı ülkede 300 kişiyle deneme çekimi yapılarak Almanya'dan bulunan, aksanlı Türkçesi'nin yanısıra Almanca, İngilizce ve Rusça da bilmesi role seçilmesinde etkili olan Meryem gerek fiziği gerekse oyunculuk yeteneği ile ne kadar doğru bir tercih olduğunu ispatlıyor. 'Sülüman' diyerek habire Kanuni'nin kollarında bayılma numarası yapması, ışıldayan mavi-yeşil gözleri ve sevimli kahkaları ile Meryem çok şeker bir kız. Bugünlerde magazin programlarında 'Hürrem in Bihter out' diye haberler yapılıyor. Gerçekten Hürrem karakteri o kadar sansasyon yaratti ki Bihter'i bile solladı, üstelik bu daha başlangıç. İlerleyen bölümlerde Hürrem'in saraydaki entrikaları nedeniyle çok daha fazla konuşulacağını düşünüyorum şahsen.

Çarşamba akşamları Muhteşem Yüzyıl'la aynı saatte yayınlanan Kanal D'nin 'Şüphe' dizisi beklediğim gibi pek tutulmadı ve reytingleri oldukça düşük kaldı. Şimdi bu durum karşısında Kanal D yönetiminin bu dizinin gününü değiştirebileceği ve Muhteşem Yüzyıl'ın karşısına reyting rekortmeni dizisi Öyle Bir Geçer Zaman ki'yi koyabileceği konuşuluyor. Bakalım önümüzdeki günlerde kanallardan nasıl hamleler izleyeceğiz. Gerçi benim açımdan hiç farketmez, zira küçük Osman'ın yüreğimi dağlayan ağır dramı nedeniyle seyretmeyi reddettiğim ve bundan sonra da izlemeyi düşünmediğim Öyle Bir Geçer Zaman ki'ye karşı oyum yine de Muhteşem Yüzyıl'dan yana olur..

Geçtiğimiz Cumartesi akşamı NTV'de, Tohum Otizm Vakfı yararına birçok ünlünün de katılımıyla "Biri Bana Anlatsın Özel" programı yapılarak otizm konuşuldu. Bu programa "Otizmin Farkındayım" kampanyasının yüzü olan Tuba Büyüküstün'ün yanısıra Beren Saat, Kenan İmirzalıoğlu, Cansel Elçin, Engin Altan Düzyatan, Ajda Pekkan, Demet Evgar ve Erkan Petekkaya konuk oldu. (Cansel-Kenan-Engin-Beren-Tuba ile program beşi bir yerde gibiydi. Bir de Kıvanç Tatlıtuğ ve Murat Yıldırım da olsaydı dizi dünyasının 7 harikası belgeseli çevrilebilirdi vallahi). Bu program sayesinde Beren ve Tuba ilk kez aynı projede yer almış oldular ama ikisi aynı anda stüdyoda bulunmadılar. Programın ilk bölümünde Beren vardı, o gittikten sonra Tuba geldi. Magazin basını tarafından sürekli kıyaslanan ve aralarının bozuk olduğu iddia edilen bu ikiliyi eğer gerçekten aralarında bir gerginlik varsa bile yine de böyle anlamlı bir projede birlikte yer alma duyarlılığını gösterdikleri için tebrik etmek gerek. Ayrıca Tuba ve Kenan da ekranlarda ilk kez aynı karede birlikte görüntülendi. Bu ikiliye de önümüzdeki dönemde beraber başrol oynamaları için dizi ve film teklifleri yapılıyormuş, bakalım ikisini hangi projeyle ne zaman beraber izleyeceğiz? Tuba-Kenan ikilisi de ekranlarda gayet iyi bir çift olabilir görüntüsü çizdi.(Tabii ki benim için hala mükemmel çift Tuba-Kıvanç olur, o ayrı!) Programa katılan ünlülerin hepsi birbirinden hoş, zarif, sempatik ve seviyeliydiler, konuşurlarken gayet aklı başında ifadeler kullandılar. Bir tek Erkan Petekkaya'nın (Öyle Bir Geçer Zaman ki'nin Ali Kaptanı) konu hakkındaki üst düzey yorumları(!) beni benden aldı gerçekten.


Beren Saat ve Tuba Büyüküstün demişken son dönemin en popüler bu iki yıldızı şimdi Cannes ödüllü ünlü İranlı yönetmen Bahman Ghobadi'nin filminde ilk kez birlikte başrol oynayacaklarmış. Cezaevine girip çıkmış İranlı önemli bir adamın yaşamını ve ailesini konu alan ve çekimlerine 1-2 ay içinde başlanacak olan filmde Tuba ve Beren İranlı üvey kardeşleri canlandıracaklarmış ve filmin adı Kayıp Mutluluk olabilirmiş. Filmde ayrıca Hanımın Çiftliği dizisinin başrol oyuncusu Caner Cindoruk ve Belçim Erdoğan'ın da rol alması planlanıyormuş. Eğer bir aksilik olmaz ve Tuba-Beren birlikte bu filmde yer alırlarsa acayip sansasyon yaratacağı ve çok konuşulup gişe yapacağı kesin. Gelişmelerden haberdar oldukça sizi de bilgilendirmeye devam edeceğim.

Geçen hafta gazetelerde Kıvanç Tatlıtuğ'un yeni şöhret olduğu yıllarda, Fransa'da modellik yaparken verdiği cesur pozlar yer aldı. Best Model of the World birincisi olduktan sonra Paris'te 1,5 yıl modellik yapan ve orada Kivan adıyla tanınan Kıvanç'ın bu resimlerini görünce, her ne kadar o yıllarda çok toy olsa da yine de "ve Tanrı erkeği yarattı" diyesi geliyor insanın:) Bu çocuk için boşuna demiyorlar "Tanrı'nın bitirme tezi" diye!! Bunun üzerine söylenebilecek başka laf yok sanırım; heykel gibi maşallah, nazar değmez inşallah...

Yurtdışına yaptığımız dizi film ihracatı 2010 yılında 50 milyon doları aşarak rekor kırmış. Asi, Aşk-ı Memnu, Ezel, Ihlamurlar Altında, Gümüş, Bir İstanbul Masalı, Yaprak Dökümü, Menekşe ile Halil, Binbir Gece gibi dizilerin de aralarında bulunduğu 70'in üzerinde Türk dizisi, 2010 yılında Ortadoğu ülkeleri, Balkanlar (Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya, Romanya, Hırvatistan, Arnavutluk, Kosova), Kazakistan, Özbekistan, Azerbaycan ve Ukrayna gibi ülkelere pazarlanmış. Sektördeki ihracatın %80'ini yapan şirketin yönetim kurulu başkanı dizilerin bölüm başına 500 dolar ile 20 bin dolar arasında satıldığını, şu anda en pahalı dizinin Ezel, bu ülkelerde en popüler erkek oyuncunun Kıvanç Tatlıtuğ, kadın oyuncunun ise Tuba Büyüküstün olduğunu söylemiş. Bu sonuç benim açımdan hiç şaşırtıcı olmadı tabii ki, bir de ikisini aynı projede görmek kısmet olsa yer yerinden oynar sanırım...

Magazin ve televizyon dünyasının nabzını tutan 'Ayakligazete.com' sitesinin düzenlediği ve 786 bin kişi gibi rekor sayıda katılımın olduğu dev ankette '2010 Yılının En İyi Kadın Oyuncusu' Gönülçelen dizisinin yıldızı Tuba Büyüküstün seçilmiş. Tuba'nın oyların %30'unu aldığı ankette Beren Saat de %25 ile ikinci olmuş. Aşk ve Ceza dizisinin başarılı oyuncusu Murat Yıldırım ise %28 oy oranı ile '2010 Yılının En İyi Erkek Oyuncusu' ünvanını elde ederken ikinciliği %23 oyla Gönülçelen'deki rolüyle Cansel Elçin almış. Ödüller, 16 Şubat'ta düzenlenecek gala gecesinde verilecekmiş. Benim efsane dizilerimden olan Asi'nin Asi'si Tuba Büyüküstün ve Demir'i Murat Yıldırım'ın bu ödülleri alması beni Asi'li günlere geri götürdü valla, ne güzel bir diziydi o yaa. Zaten şu aralar yayınlandığı Arap ülkelerinde de fırtınalar estiriyormuş. Ortadoğu'da 22 ülkeye yayın yapan MBC kanalının düzenlediği yarışmada en iyi yabancı dizi Asi seçilmiş (İkinciliği Lalola isimli bir Arjantin dizisi almış).

Gönülçelen'in son bölümlerinde Hasret senaryo gereği Levent ile nişanlandı. Bahar'ın oyununa gelip Murat'ı balkonda Bahar'la sarılmış şekilde görünce aralarında birşey olduğunu zanneden Hasret sağlıklı düşünemez bir halde ne olup bittiğini sorgulamadan, daha önce reddettiği Levent'in evlenme teklifine bu kez evet dedi ve yüzüğü parmağına geçirdi. Ne salaksın Hasret yaa, bu kadar fevri davranılır mı, sonra kafanı çok taşlara vuracaksın. Gerçi bu dizi My Fair Lady'nin uyarlaması olduğu için böyle bir sahne bekleniyordu. Çünkü o filmde de esas kız (Eliza) önce başka birinin evlenme teklifini kabul edip sonra evlenmekten vazgeçerek esas adama (Prof.Higgins) dönüyordu. Ayrıca Murat'ın Hasret'e yapacağı muhteşem besteye zemin hazırlamak için ona ciddi bir aşk acısı da yaşatmaları gerekiyordu. Ama yine de bu gelişmeden dolayı Gönülçelen fanları senaristlere ateş püskürüyor. Açıkçası ben de son bölümü pek beğendiğimi söyleyemeyeceğim. Diziyi uzatmak için Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin gibi bir türlü kavuşulamayan bir aşk hikayesini seyretmek bir yerden sonra sıkıcı olmaya başlıyor. Zaten bu durum reytinglere de yansıdı ve Hasret'in Levent ile nişanlanmasını protesto eden izleyici Gönülçelen'e dizi başladığından beri en düşük rating oranını tattırdı. Eğer birkaç bölüm içinde Hasret ve Murat kavuşamazlarsa sanırım artık fanlar iyice ayaklanacak. Zira seyirci bu diziyi Hasret-Murat aşkı için izliyor. Senaristlere duyurulur.

Yeni yılla birlikte yeni dizilerin de başlamasıyla yine kanallar birçok dizinin gün ve saatiyle oynamaya başladılar.

Türkan dizisinin bundan böyle Pazar akşamları saat 20.00'de yayınlanacağı duyuruldu, hatta 2 hafta önceki son bölümü Pazar günü yayınlandı. Ama son bölümün reytingleri pek iyi gelmedi, o günden sonra da diziden bir daha haber alınamadı. Dizi geçen hafta yayınlanmadı, bu haftaki yayın akışında da yok. Bu durum Türkanseverleri bir hayli endişelendirdi 'acaba dizi yayından mı kaldırılıyor' diye. Ancak gelen bilgiler şu an için böyle bir durumun söz konusu olmadığı,yapımcı firmanın yeni bölümler için anlaşma yaptığı ve yayınlanmama sebebinin rutin sene sonu hesap kesimiyle ilgili olduğu yönünde. Hatta tüyolara göre gelecek 2 bölümün çekimleri yapılmış ve bu bölümlerden birinde Türkan'ı gelinlikli görecekmişiz :) Neyse gözümüz aydın, Türkan Saylan'ın hayat hikayesini gelecek haftadan itibaren izlemeye devam edeceğiz. Ama yayın gününde yine bir değişiklik olabilirmiş, durum belli olunca sizleri de bilgilendiririm.

Daha önce Perşembe günü yayınlanacağı açıklanan Show Tv'nin yeni dizisi "Adını Feriha Koydum" ani bir kararla geçen hafta Cuma 20:00'de yayınlanmaya başladı. Zira Cuma akşamı ekrana gelen Türk Malı dizisi yayından kaldırıldı, daha önce yazdığım gibi Abiye Kuzu (Binnur Kaya) olmadan dizinin tutunamayacağı zaten çok belliydi. Benim Cuma akşamlarım Gönülçelen ile bloke olduğu için bu diziyi izleyemedim, o nedenle pek yorum yapamayacağım. Ama ne var bu Cuma akşamlarında çok merak ediyorum doğrusu, dizi rekabetinin en yoğun yaşandığı gün. Bütün kanallar yeni dizilerini önce Cuma akşamı bir deniyor, başarılı olamazlarsa gün değiştiriyor.

Cumartesi akşamları ATV'nin 2 iddialı dizisi "Bitmeyen Şarkı" ve "Yahşi Cazibe"nin yayın saatleri değiştirildi. Senaryosunu Gani Müjde'nin yazdığı Yahşi Cazibe’nin son haftalarda yakaladığı reyting başarısından sonra ATV diziyi birinci kuşağa çekti, Bitmeyen Şarkı ise ikinci kuşakta yayınlanıyor.
Show TV’deki "Doktorlar" dizisi Pazartesi akşamları saat 22.30’da, Fox TV'ye transfer olan "Lale Devri" Perşembe akşamları 20:15'te, Kanal D'nin gençlik dizisi "Kavak Yelleri" ise Cumartesi akşamları 22:30'da yayınlanmaya başladı.

2010 yılının albüm satış rakamları da açıklandı ve Tarkan en yakın rakibi Serdar Ortaç'ı ikiye katlayarak 1. oldu. 3. sırada ise Sertap Erener'in albümü yer aldı. Bu arada Tarkan yeni klibini 'Acımayacak' şarkısına çekti. Adamın her hali karizma zaten, tek gözlü korsan olmak bile çok yakışmış haliyle. Tamamı siyah beyaz çekilen klipte kullanılan çekim tekniklerini başarılı buldum, özellikle davula vurulduğunda çıkan toz efekti sahneleri oldukça iyiydi. Klibi aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz..
http://www.tarkan.com/klip.html

Bu haftalık da haberler bu kadar, yeni bir yazıyla tekrar buluşmak üzere, sevgilerimle...

9 Ocak 2011 Pazar

Ayın Mekanı Maldivler Oluyor...

Merhaba arkadaşlar. Son yazımda belirttiğim gibi dizileri pek takip etmeyenler için "Ayın Mekanı" diye yeni bir bölüme başlıyorum ve artık her ay bir yazımı gezip gördüğüm, beğendiğim bir yeri anlatmaya ayırıyorum. İlk mekan olarak bu soğuk kış günlerinde içimizi ısıtacak sıcak diyarlardan biri olan Maldivler'i seçtim.

Maldivler Hint Okyanusunda, Hindistan'ın güneyinde yer alan 1200'den fazla adadan oluşan bir adalar topluluğu ülkesi. Bu adalardan 1000 tanesinde insan yaşamıyor, 100 civarında adasında ise oteller mevcut. Zaten her bir otel bir adada yer alıyor ve bir adanın toplam büyüklüğü bizim tatil köyleri kadar. Maldivler'e gitmenin en kestirme yolu Emirates veya Qatar Havayolları ile Dubai ya da Doha aktarmalı uçmak. 4'er saatlik 2 uçuş ile Maldivler'in başkenti Male'ye ulaşıyorsunuz. Oradan da gideceğiniz adaya sürat tekneleri veya deniz uçakları ile transfer oluyorsunuz.

Biz Maldivler'e Aralık 2007'de gittik ve kış ortasında 30 derece hava sıcaklığında denize girdik, süper bir deneyimdi. Her seyahatimde olduğu gibi bu da oldukça maceralı başladı. Male Uluslararası Havaalanına iner inmez Türkiye'den arayan bir arkadaşımın telefondaki panik sesiyle Endonezya'da 6.2 şiddetinde deprem olduğu ve tüm bölgede tsunami riski olduğu haberini alarak tatilimize başladık. Dakika 1, Gol 1 yani! Bir anda gözümün önüne o tarihten 2 yıl önceki korkunç Güney Asya depremi sırasında oluşan tsunamide Maldivler'de çatıya çıkarak canlarını zor kurtaran Aysun Kayacı-Emre Aşık haberleri geldi. Hadi hayırlısı deyip bizi kalacağımız Sun Island'a götürecek deniz uçağına doğru iskelede yürürken birden denizde yüzeye çıkmış balık ölüleri de görünce iyice tedirgin olmaya başladım. Neyse ilk kez bindiğim 10-15 kişilik deniz uçağı deneyimi sırasında depremi biraz unuttum. Denizden kalkmak ve tekrar denize inmek çok enteresan bir tecrübeydi. Adamıza vardığımızda hemen resepsiyonistlere tsunamiye dair bir uyarı olup olmadığını sordum ama oteldekiler pek bir sakindi. Bize denizin üstündeki bungalovlarda kalmayı isteyip istemediğimizi sordular, aslında başka zaman olsa bu teklife hemen atlardık ama deprem haberi yüzünden karada kalmanın daha iyi bir fikir olduğuna karar verdik. İlk geceyi biraz huzursuz geçirdim açıkçası; uykumun ortasında bir yandan gürültülü çalışan klimanın sesi diğer yandan dışardan gelen dalga sesleri ve büyük ağaç yapraklarının gölgeleri yüzünden hayal dünyam çalışmaya başladı ve 'acaba sular mı yükseliyor' endişesiyle birkaç kez yataktan kalkıp dışarıyı kontrol ettim valla. Sanki ne yapabileceksem, adadaki en yüksek yer 3-4 metrelik bungalovların çatısı!! Neyse ertesi gün pırıl pırıl bir gökyüzü ve dalga kıpırdamayan bir deniz manzarasıyla karşılaşınca bütün endişelerim uçup gitti ve gerçek anlamda tatilim o an başladı.


Maldivler, adaların etrafındaki mercan resifleri(reef) sayesinde dalgaların orada kırılması ile havuz gibi dingin bir denize sahip. Kum bembeyaz, denizin rengi de turkuaz. Şimdiye kadar girdiğim denizler içinde en güzeli diyebilirim. Saatlerce denizin içinde kalmak istiyorsunuz, kimi yer yüzmek için çok ideal, bazı bölümlerse mercanları ve çevresindeki tropikal balıkları bir maske ve şnorkel ile seyretmek için mükemmel. Rengarenk balıklar dışında her an bir sürprizle karşılaşma ihtimaliniz de var üstelik. Örneğin kıyıdan birkaç metre ilerde boyu bile geçmeyen bir yerde mercan kayalarının içinde yüzerken bir anda yanınızdan yaklaşık 1 metre uzunluğundaki beyaz bir mürenin, yılan gibi kıvrılarak kayaya girdiğini görebiliyorsunuz ya da kıyıda yürüyüş yaparken 50-60 cm'lik küçük köpekbalıkları (reef shark) veya yavru vatozlar ile neredeyse dokunacak kadar yakınlaşabiliyorsunuz.


Deniz,kum,güneş Maldivler'in anahtar kelimeleri. Peki bunun dışında neler yapabileceğinize gelince; bisiklet kiralayıp adanın her köşesine gidebiliyorsunuz, böylece günün her saatini adanın başka bir tarafında geçirebiliyorsunuz. Sabah kalktığınızda denizin hemen kenarındaki bungalovunuzun önünden suya girerken, akşamüstü gün batımını adanın diğer bir köşesinden izleyebiliyorsunuz. Otelin Spa'sında Asyalı kızlara masaj yaptırabiliyorsunuz, değişik restaurantlarda farklı lezzetler (deniz ürünleri, Hint mutfağı, İtalyan yemekleri, tropikal meyveler vs) tadabiliyorsunuz, hergün akşamüstü aynı saatte aynı yere gelen büyük bir vatozu (stingray) besleyebiliyorsunuz, akşamları Atari salonunda vakit geçirebiliyorsunuz veya kağıt oyunları, bilardo vb. oynayabiliyorsunuz, dalış/kano/sörf/su kayağı gibi su sporları yapabiliyorsunuz. Burada bir parantez açarak orada denediğim knee board'dan bahsetmek isterim. Daha önce su kayağı yapmışlığım olduğu için dizin üzerinde yapılan knee board'u rahatlıkla başarabileceğimi düşünerek denemeye karar verdim. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı tabii ki, suyun içinde 2 dizinle bir boardun üzerinde dengede durabilmenin hiç de kolay olmadığını 2-3 denemeden sonra anlamış oldum. Belki suyun üzerine çıkabilsem yapacaktım ama hepsinin ayrı bir tekniği varmış ve hiçbir şey öyle uzaktan göründüğü kadar kolay olmuyormuş, bunu acı bir deneyimle bir kez daha kavramış oldum:(

Son olarak Maldivler'e gitmek için balayını bekleyenlere şöyle bir özlü sözle cevap vermek istiyorum: " Evlenip balayına gideceğime, bekar kalır alayına giderim!". Ne kadar doğru bir laf. Dünya üzerinde gidilebilecek daha yüzlerce ada var ayol, dolayısıyla balayını beklemeye hiç gerek yok, balayı için de elbet gidecek başka bir yer bulursunuz. Küresel ısınmanın tehdidi altındaki Maldivler'in önümüzdeki 30-40 sene içinde sular altında kalması bekleniyor. O nedenle daha fazla vakit kaybetmeyin ve ilk fırsatta bu dünyadaki cennet olan Maldivler'i görün derim.

Gelecek ay yeni bir mekanla karşınızda olacağım. Bir sonraki yazımda ise TV dünyasında olup bitenleri paylaşacağım. Şimdilik hoşçakalın..

1 Ocak 2011 Cumartesi

Yeni Bir Yıl Başlıyor...

Herkese çok mutlu, sağlıklı ve başarılı bir yeni yıl dileyerek yazıma başlayayım. Yeni yılın bu ilk gününde 2011'in ilk yazısına geçmeden önce 2010 yılının Haziran ayında açtığım blogumun ilk 6 aylık performansından kısaca sizlere de bahsetmek isterim (Eee, iş kadını olup da yıl sonu performans değerlendirmesi yapmamak olmaz, öyle değil mi?): Geçtiğimiz yıl toplam 34 yazı yazmışım (ki bu sayının uğuruna çok inanırım, bu da hoş bir tesadüf oldu). Haziran'dan bu yana blogu 2533 farklı kişi ziyaret etmiş, bu ziyaretçilerin içinde 31 değişik ülkeden 150'den fazla gurbetçi okuyucu da var. 10-15 arkadaşıma göndererek başladığım yazılarımı kısa süre içinde bu kadar çok insanın okuması pek beklediğim birşey değildi açıkçası. Yazılarımı takip eden herkese çok teşekkür ederim. Umarım okurken keyif alıyorsunuzdur.

Sizlerin önerileri doğrultusunda yazılarımı sürekli geliştirmeye çalışıyorum. Dizileri pek takip etmeyen arkadaşlarım ve okuyucular için bu yıl yeni bir uygulama başlatmaya karar verdim. "Ayın mekanı" köşesinde her ay, şimdiye kadar gezip gördüğüm ve hoşuma giden farklı bir yerden bahsedeceğim. Şu ana kadar 4 ayrı kıtada (Kuzey&Güney Amerika, Avrupa, Asya ve Afrika) tam 50 ülkede yaklaşık 200 şehir gezmiş bir kişi olarak beğendiğim yerler hakkında kısaca izlenimlerimi yazacağım, böylece belki buralara gitmeyi düşünenlere ufak bir katkım olur. Bu ayın mekanı olarak Maldivler'i seçtim. Bundan sonraki yazımda Maldivler'i anlatacağım..

Şimdi gelelim TV dünyasında neler olup bittiğine;
Medya Takip Merkezi, 2010 yılı boyunca, 1800’e yakın gazete ve dergiyi takip ederek, yılın en çok konuşulan/tartışılan yerli dizilerini ve hakkında en fazla haber yapılan dizi oyuncularını belirlemiş. 2010 yılına damgasını vuran ve en çok tartışılan dizi, benim de en favori dizilerimden biri olan "Aşk-ı Memnu" olmuş. 2010 yılında basında en çok ilgi gören ikinci dizi "Ezel" imiş, özellikle Haluk Bilginer’in kadroya girmesi ve Kıvanç Tatlıtuğ’un konuk oyuncu olarak diziye dahil olması nedeniyle de Ezel hakkında sıkça haber yapılmış. Yılın üçüncü yapımı "Yaprak Dökümü" olmuş. Yılın en fazla haber yapılan dizi oyuncusu ise “Aşk-ı Memnu” ve “Fatmagül’ün Suçu Ne?” dizilerinde canlandırdığı sansasyonel Bihter ve Fatmagül karakterleri ile çok konuşulan güzel oyuncu Beren Saat olmuş. Yerli dizi dünyasının en çok ilgi gören ikinci ismi ise, Aşk-ı Memnu dizisindeki yakışıklı Behlül karakteri ile herkesi ekran başına kilitleyen sevgili Kıvanç Tatlıtuğ imiş. Ezel'deki performansı ile büyük beğeni toplayan Kenan İmirzalıoğlu da, 2010 yılında en çok haberi yapılan üçüncü dizi oyuncusu olmuş. Yılın en çok konuşulan ilk üç dizisinin ve dizi oyuncularının Ay Yapım’ın dizileri ve bunlarda oynayan oyuncular olması da dikkat çeken bir ayrıntı bu arada.


Son günlerde medyada tartışılan konulardan birisi "Aşk-ı Memnu" dizisindeki Bihter rolüyle fırtınalar estiren Beren Saat'in yeni dizisi "Fatmagül'ün Suçu Ne" ile istediği sansasyonu yaratamaması ve bu rolü kabul ederek yanlış bir tercih mi yaptığı yönünde çıkan haberler. Yorumcular Fatmagül'ün Suçu Ne dizisinin Beren Saat'e pek bir katkı sağlamadığını ve Beren Saat'in yanlış seçim nedeniyle Bihter sayesinde elde ettiği popülerliği harcamaya başladığını yazıyorlar. Beren bile geçen ay verdiği bir röportajda Bihter'in renkliliğini ve heyecanını özlediğini söyledi. Bence de Bihter gibi gösterişli bir karakterden hemen sonra Fatmagül gibi gariban bir kişiyi canlandırmak Beren'e pek uymadı. Belki biraz ara verip sonra bu rolü oynasaydı daha inandırıcı olabilirdi. Henüz kimse Bihter'i unutamadığı için Fatmagül hep Bihter'in gölgesinde kaldı. Hatta bu konuda seviyesiz bir sürü geyik yapıldı(Tecavüz sahnesinden sonra "Fatmagül'ün Suçu Ne? Biz onu Bihter zannettik" gibi). Bütün bu gereksiz polemikler yüzünden de Beren boşu boşuna bayağı yıprandı. Hatta geçenlerde Alman medyası bile Beren'in kırgınlığını yazdı. Almanya'nın önemli haber dergilerinden Der Spiegel, Fatmagül'ün Suçu Ne? dizisi ile TBMM'de bile tartışmalara neden olan Beren Saat'e yer vererek, oyuncunun yeni dizisindeki rolü yüzünden başına gelenleri aktarıp Beren'in kısa süre önce Beyoğlu'ndaki bir mekanda alkollü gençler tarafından nasıl rahatsız edildiğini ve buradaki müstehcen imalardan dolayı kırgın olduğunu yazdı. Oyuncularımızın yabancı basında yer alması çok gurur verici bir durum ama tabii toplumumuz keşke böyle haberlerle gündeme gelmese daha iyi olurdu.

Gönülçelen birçok ankette olduğu gibi Gecce.com'un yaptığı ve binlerce kişinin oy kullandığı "2010 yılının en iyi dizisi" anketinde de oyların %46,3'ünü alarak yine birinci olmuş. Onu %23,7'lik oyla 'Aşk-ı Memnu' takip etmiş. 3. Öyle Bir Geçer Zaman Ki (%9,6), 4.Ezel (%5,1) ve 5. Kurtlar Vadisi Pusu (%3,4) olmuş. Gönülçelen'in son bölümünde Murat'ın Hasret'ten özür dilemesinin ardından Hasret, Murat'ın babasının iflasını ve konağı boşaltmak zorunda olduklarını da duyunca yumuşadı ve Murat'ların yeni evine hediye olarak piyanoyu getirdi. Bu jest karşısında Murat da piyanoyu tekrar çalmaya başladı, Hasret de ona şarkı söyleyerek eşlik etti. Bu anlara şahitlik eden Nesrin hanım bakalım oğlunun tekrar müziğe dönmesine ön ayak olan Hasret'e karşı bundan böyle sempati besleyecek mi, daha da önemlisi Murat Hasret'i albüm yapmaya ikna edebilecek mi ve en önemlisi Hasret ile Murat artık birbirlerine karşı itiraf turlarına başlayabilecek mi? Tüm bunların cevabını bu Cuma yayınlanacak 34. bölümde görmeyi umut ediyoruz :)

İstanbul'a gelen Katar Emiresi Sheika, hayranı olduğu Kıvanç Tatlıtuğ’u kaldığı Çırağan oteline çaya davet etmiş ama Kıvanç bu teklifi programı uymadığı ve yurtdışında olduğu gerekçesiyle reddetmiş. Anacım yakışıklı olmak da başa bela vallahi, milyonlarca hayranı yetmezmiş gibi şimdi bir de prensesler, emireler falan çocuğun peşine düştü, iyi mi!! Zavallı Kıvanç da peşindekilerden son sürat kaçmak için bir ay önce 600 bin liraya 2011 model bir Maserati satın almış. Yakışır valla, ne diyeyim. Bu durumda söylenecek tek şey; Onun arabası var, güzel mi güzel, şoförü de var özel mi özel:)


Show TV yeni yıla yeni dizilerle girmeye hazırlanıyor. Geçen sezon yayınladığı dizilerden umduğunu bulamayan, reytingleri iyi gitmeyen Deli Saraylı ve Güneydoğu'dan Öyküler Önce Vatan dizilerini bitiren, Lale Devri dizisini Fox TV'ye veren, Doktorlar ve Türk Malı dizilerinin de sürekli gününü değiştiren Show TV 2011'e 2 yeni diziyle başlıyor. Bunlardan birisi son yazımda da yazdığım, 5 Ocak Çarşamba akşamı saat 20:00'de yayınlanacak olan "Muhteşem Yüzyıl" dizisi. Halit Ergenç'in Kanuni Sultan Süleyman'ı oynayacağı dizide Kanuni'nin büyük aşkla bağlı olduğu Hürrem Sultan'ı Meryem Uzerli, Kanuni'nin annesi Valide Sultan'ı Nebahat Çehre, eşi Mahidevran Sultan'ı Nur Aysan, kardeşi Hatice Hatun'u Selma Ergeç ve onunla evlenecek olan sadrazam İbrahim'i ise Okan Yalabık canlandırıyor. Osmanlı'nın en geniş sınırlara ulaştığı en parlak döneminde sarayın kapalı kapıları arkasında dönen dolapların ve bir imparatorluğun kaderine yön veren bir aşk hikayesinin anlatıldıgı Muhteşem Yüzyıl dizisinde, Kırım'dan cariye olmak için yola çıkan bir genç kızın (Hürrem) ihtirası, hırsları ve entrikalarıyla bir imparatorluğun kaderine yön verişi ve ilerde oğlunu tahta oturtmak için verdiği mücadele ele alınacak. Bize düşen de bu iddialı diziyi heyecanla takip etmek olacak..

Show TV’nin yeni dizilerinden diğeri ise "Adını Feriha Koydum" isimli dizi. Başrollerini Vahide Gördüm, Hazal Kaya ve Çağatay Ulusoy’un paylaştığı dizide Hazal Kaya Etiler'deki bir apartmanda kapıcılık yapan bir ailenin hırslı ve gözü yükseklerde olup sınıf atlamaya çalışan kızını, bu yılın best modeli olan Çağatay Ulusoy ise zengin bir ailenin yakışıklı oğlunu canlandırıyor. Bu ikili arasındaki aşk hikayesi de doğal olarak ana konuyu oluşturuyor. Adını Feriha Koydum'un ilk bölümü 6 Ocak Perşembe günü saat 20.00'de seyirci ile buluşacak ama tabii karşısında Fatmagül'ün Suçu Ne ve Kurtlar Vadisi Pusu gibi güçlü dizileri bulacak. Bakalım seyirci Aşk-ı Memnu'daki zengin kızı Nihal'den sonra Hazal Kaya'yı kapıcı kızı olarak kabul edecek mi yoksa Beren Saat gibi onun için de eleştiriler mi olacak? Tanıtım fragmanını aşağıda bulabilirsiniz..
http://www.dailymotion.com/video/xgdjvz_adyny-feriha-koydum-2-tanytym-fragmany_shortfilms

Yaklaşık 10 gün önce Taksim'de "Yerli Dizi Yersiz Uzun" sloganıyla yüksek katılımlı bir eylem gerçekleştirildi. 90-100 dakikalık dizi sürelerinin kısaltılması ve böylece dizileri yetiştirmek için haftanın 7 günü uykusuz ve ağır şartlara katlanmak zorunda kalan set çalışanlarının çalışma koşullarının iyileştirilmesi amacıyla düzenlenen bu eyleme dizi oyuncuları, yönetmenler, senaristler ve set çalışanları katılmış. Eyleme katılanlar arasında Kenan İmirzalıoğlu,Engin Altan Düzyatan, Tuba Büyüküstün, Cansel Elçin, Beren Saat, Murat Yıldırım, Burçin Terzioğlu, Sedef Avcı, Nejat İşler, Berrak Tüzünataç ve Cansu Dere gibi birçok ünlü isim de varmış. Bu eylemin ardından konu Meclis'e de taşınmış. 4 kuşak reklam alabilmek için bu kadar uzun süren dizilerin Dünya standartları gibi 45-50 dakikalara indirilmesi çok daha kaliteli diziler izlememize olanak tanır bence de. Zira her hafta neredeyse bir sinema filmi uzunluğunda bölümler yetiştirmeye çalışmak yüzünden bir süre sonra dizilerin konuları gereksiz yere uzatılıp saçmalaşmaya başlıyor, bazen hiç olmayacak mantık hataları yapılıyor. Bakalım bu girişimler dizi sektöründe yeni düzenlemeleri de beraberinde getirebilecek mi?


2010'un son günü Beyoğlu’nda ünlü yapımcı Türker İnanoğlu’nun yaptırdığı 6 katlı ‘Sinema–Tiyatro Müzesi ve Sanat Kitaplığı’nın açılışı gerçekleştirilmiş ve açılışa Tuba Büyüküstün, Hülya Avşar, Gülşen Bubikoğlu, Türkan Şoray, Nehir Erdoğan, Kerem Alışık, Zeki Alasya gibi birçok ünlü isim katılmış. Müzede Türk sinema ve tiyatrosunun değerli oyuncularının balmumundan heykelleri, Yeşilçam filmlerinin afişleri, set resimleri, portreler ve değişik karikatürler vb. sergileniyormuş. İlgilenenlere duyurulur, ben de ilk fırsatta gitmek isterim.

Yazımın son bölümünde geçen hafta Kıbrıs'da neler olduğundan biraz bahsedeyim. Kıbrıs'ın en lüks oteli olan Cratos'un Casino'sunda Serdar Ortaç ile karşılaştık. Biz Casino'da yaklaşık 1,5 saat kaldık ve kumarla pek işimiz olmadığı için geyiğine 3 kişi ortak olarak 100 TL ile rulet oynadık, sonunda acemi şansı ile masadan 300 TL ile kalktık. Yazımın başında da belirttiğim gibi uğurlu sayılarımdan biri olan 34 numaraya neredeyse her oyunda fiş koydum, olasılık çok düşük olmasına rağmen 1 saatin içinde tam 4 kez 34 geldi ve bu sayede bayağı kazandık. Ama kazanmamızdan ziyade rulet masasındaki komik hallerimiz görülmeye değerdi; önce kuralları öğrendik, ardından sayılara 1'er dolarlık fişlerden teker teker koyduk, 3-5 dolar kazandıkça ellerimizle çak falan yapıp sevinç çığlıkları attık. Tabii tahmin edebileceğiniz gibi bu esnada çevremizde oynayan kumarbazlar fenalık geçirdiler, zira adamlar ve kadınlar büyük bir stres içinde her oyunda yüzlerce, hatta binlerce dolarlık fişlerle oynayıp kaybettikçe, buna karşın biz 3-5 dolar kazandığımız için mutluluk naraları attıkça eminim bizi boğmak istediler, sinir içinde söylenip durdular. Oysa biz hiç istifimizi bozmayıp oyunumuza aynen devam ettik ve çok eğlendik :) Ben 1 hafta boyunca Casino'ya sadece 1 kez uğradım ama hergün giden arkadaşlardan gelen haberler Serdar Ortaç'ın günlerdir orada kumar oynadığı ve kaybettikçe karşılığında Cratos'da bedava sahne alacağı yönündeydi. Yazık yaa, sanırım şimdiden çok sayıda konser sözü vermek durumunda kalmış. Nitekim 1 Ocak akşamı da Cratos'da konseri vardı. Ayrıca aynı otelde yılbaşı gecesi Tarkan ve Ajda Pekkan birlikte sahne aldılar ama ben yeni yıla İstanbul'da girdiğim için konseri izleyemedim tabii.

Biz Kıbrıs'da yılbaşı kutlamamızı Gülay Eralp'in şarkıları eşliğinde yaptık ve sevgili Gülay'ın süper sahne performansı ile çok eğlendik. Geçtiğimiz ay Nispet'deki programına gitmiş ve orada da çok eğlenmiştim. Herkese tavsiye ederim.

Hepinize tekrar iyi yıllar dileyerek 2011'deki bu ilk yazıma artık noktayı koyuyorum. Sevgilerimle,