31 Aralık 2011 Cumartesi

Ayın Mekanı Mauritius Oluyor...

2011'in son gününde bu yılın son yazısıyla herkese merhaba. Geçen yazımda belirttiğim gibi aslında Kasım'da yazmayı planladığım ama araya giren 2 gala yazısı nedeniyle bir süre ertelemek durumunda kaldığım Ayın Mekanı için bu kez Mauritius'u seçtim.
Bu yıl Kurban Bayramında gittiğim Mauritius; Hint okyanusunun ortasında, Madagaskar'ın 900 km doğusunda yer alan bir ada devleti. Mauritius'a Emirates Havayolları ile Dubai aktarmalı olarak gidilebiliyor. İstanbul-Dubai 4,5 saat, Dubai-Mauritius uçuşu da 6 saat sürüyor. 330 km'lik sahil şeridi olan Mauritius'un en kuzeyden en güney ucu 65 km (arabayla yaklaşık 1,5 saat), en doğudan en batıya kadar da 55 km uzunluğunda. 1,3 milyon kişinin yaşadığı Mauritius'un bayrağındaki 4 renk, dinlerine ve etnik kimliklerine göre adadaki halkları temsil ediyormuş (yeşil renk müslümanları,sarı hinduları,mavi hristiyanları ve kırmızı da tamil grubunu simgeliyormuş). En son Mauritius'da yaşayan ve 17. yüzyılda nesli tükenen "Dodo" kuşu da adanın simgesi durumunda.

Adayla ilgili genel bilgilerden sonra biraz da kendi gözlemlerimden bahsedeyim. Mauritius Hint Okyanusunda bugüne kadar ziyaret ettiğim 8.ada oldu (Phuket,Phi Phi,Penang,Maldivler,Sri Lanka,Zanzibar ve Seyşeller'den sonra). Sanırım bütün bu adalar içinde en gelişmiş olanıydı, o nedenle de umduğum kadar bakir ve egzotik değildi. Yanyana sıralanmış çok sayıda modern otel ve tatil köyü mevcuttu. Ama tabii ki yine de oldukça güzel bir doğası ve turkuaz renkli bir denizi vardı. Herşeyden önce Kasım ayında 28-30 derecelik güneşli günler eşliğinde 25-26 derecelik su sıcaklığında denize girmek çok keyifliydi. Biz adanın kuzey batısında yer alan Club Med (La Pointe aux Canonniers)'de kaldık (Bu arada bu sene Club Med'in 45. yılı imiş). Zaten oteller genelde adanın kuzeyinde veya doğusunda yoğunlaşmıştı.
Uzun zamandır bir tatil köyünde tatil yapmadığım için ne kadar çok aktivite yapılabildiğini unutmuşum doğrusu. Hergün su kayağından yelkene, yüzmeden tenise, snorkelingden kano ve okçuluğa kadar bir aktiviteden başka bir aktiviteye koşturmaktan helak oldum vallahi:) Otelin aktiviteleri içinde yapmadığım sadece golf kaldı (zaten o sıcakta golf oynamak da en son düşüneceğim şeydi açıkçası). Bir de yapamadan döndüğüm ve bu nedenle biraz içimde kalan dalış (scuba diving) ve su altı motorsikleti (sub scooter) aktiviteleri oldu. Hem biraz soğuk algınlığım olduğu için dalmaya cesaret edemedim hem de snorkeling sırasında Mauritius'un su altı dünyasını (mercanlar ve balıkları) beklediğim kadar renkli ve etkileyici bulmadım sanırım.
Sadece bugüne kadar hiç görmediğim yılan balığını görmüş ve fotoğraflamış olmaktan dolayı mutlu oldum. Bu tatilde su altı yerine bolca su üstü sporlarıyla ilgilendim; su kayağı ve yelkenden çok zevk aldım, uzun yıllar sonra Berfucuğum ile tekrar tenis oynadım, ayrıca her akşam Feyza,Işık ve Tankut'la 'king' masasına oturdum, her oyunda bayağı eğlendim. Özellikle "el almaz" oynarken 13 elin tamamını alarak tarihi bir rekora imza atan sevgili arkadaşım (ismi lazım değil) beni çok eğlendirdi sağolsun:)

Birçok adada olduğu gibi burada da trafik ters aktığı ve araçlarda direksiyon sağ tarafta olduğu için en güvenli yolu seçerek şoförlü bir taksi kiraladık ve birkaç gün adanın değişik yerlerini gezdik. Şoförümüz Jitan hem bize rehberlik etti hem de bazı turların organizasyonunda (sürat teknesi falan ayarlamada) yardımcı oldu. Bir gün Mauritius'un doğu yakasında bulunan 'Ile Aux Cerfs' adasına gittik, doğu tarafı biraz daha bakirdi (hatta bazı yerleri o kadar bakirdi ki tuvalet sorduğumuzda ada halkı "la naturel" diyerek bize çalıların arasını gösteriyordu!!).
Sürat teknesi ile ulaştığımız 'Ile Aux Cerfs' adasında önce bir şelaleye gittik, oradaki yemyeşil doğa gerçekten nefisti. Şelanenin dibine kadar tekneyle gidip sonra da kayalara falan tırmanarak şelalenin aktığı tatlı suda yüzdük, daha küçük bir şelalenin altında durup jakuzi etkisini hisseder gibi omuzlarımıza masaj yaptık. Işık'ın ısrarıyla hepimiz ilk defa böyle bir deneyim yaşadık, iyiki de bu tecrübeyi tatmışız, zira inanılmaz keyif aldık.
Aynı günün devamında mavi ve yeşilin her tonunu gördüğümüz denizde sürat teknesiyle suları yara yara, hoplaya zıplaya son sürat 'Ile Aux Cerfs' adasının beyaz kumlu plajına doğru ilerlerken 4 yaşındaki Cemo'nun "Allah baby" şeklindeki sevinç çığlıkları eşliğinde Can,Cem ve Gün ile birlikte biz de çocuklar gibi şendik:))

'Ile Aux Cerfs' adasından otelimize dönerken Mauritius'un başkenti Port Louis'e de uğradık. Waterfront denen liman kısmı oldukça modern görünümlüydü; bir alışveriş merkezi, restaurantlar, cafeler, hatta Casino bile vardı ama hemen arka sokaklar bayağı dökülüyordu.
Biz oradayken tam dolunay zamanıydı, o nedenle geceleri manzara harikaydı, gündüzleri ise dolunayın etkisiyle öğleden sonraları biraz sular çekiliyordu. Port Louis kadar büyük olmayan ama önemli bir ticaret merkezi olan Grand Baie bölgesi de sevimli bir sayfiye kasabasıydı, deniz kenarındaki Sunset cafe'de içtiğim frozen banana (buzlu muz suyu) da gayet güzeldi.

Başka bir gün de grupça "Coco d'Amour" isimli Catamaran'ı kiralayarak Mauritius'un 20 km kuzeyindeki küçük bir ada olan Ilot Gabriel (Gabriel Island)'a gittik. Yola çıktıktan kısa bir süre sonra bir anda etrafımızda onlarca yunus belirdi ve teknemizin hemen önünde bize dakikalarca eşlik ettiler, olağanüstü bir görüntüydü.
Yakınımızda bulunan küçük botlardan insanlar suya atlayıp maske ve snorkel ile yunusların suyun içindeki hallerini çok yakından izlediler. Ben de benzeri bir deneyimi Zanzibar'da yaşamıştım, suya atlar atlamaz 3 yunusla neredeyse burun buruna gelmiştim, ayrıca hemen altımda 15-20 tane yunus birbirleriyle oyunlar oynuyorlardı, anlatılamayacak kadar güzel bir andı. Bu sefer katamaranı durdurup suya atlamak aklımıza gelmedi nedense, basiretimiz bağlandı herhalde. Yine de okyanusun ortasında bize eşlik eden yunusları bu kadar yakından seyrederek seyahat etmek acayip zevkliydi. Bir başka keyif de yelken açıldıktan sonra iyice süratlenen katamaranın ön kısmında uzanıp dalgaların çarpmasıyla ıslana ıslana gitmekti.
Gabriel adası gerek denizi-kumu gerekse renkli mercanları ve tropikal balıkları ile cennet gibi bir yerdi. Yeni aldığım su altı kamerasıyla burada birçok deneme çekimi yapma şansı da buldum. Hatta bu çekimlerden birinde tipi piranhaya benzeyen meraklı bir balık türünün üyeleri tarafından çevremin sarılıp ağızlarını aça aça kameraya kadar sokulmaları karşısında biraz tırsarak olay mahallinden hızla uzaklaştığımı da itiraf etmeliyim:) Gabriel adasıyla ilgili hatırladığım bir başka ayrıntı da feci bir akıntı olmasıydı. O kadar ki katamaranımız kıyıya neredeyse 3-5 kulaç mesafede bir yerde demirlemesine rağmen akıntıya kapılıp sürüklenmemek için sahile zodiac botla çıktık. Kıyıda bol bol yüzdük, kumlarda yuvarlandık, artistik pozlar vererek değişik fotoğraf çekim teknikleri denedik. Sözün özü herşeyiyle süper bir gün geçirdik.

Bunlar dışında tatil boyunca grubumuzun kızları bol bol alışveriş yaparak Mauritius ekonomisine oldukça önemli bir katkıda bulundular doğrusu. İngilizce anlaşamadığımız satıcılarla bile Elif'in şahane Fransızcası sayesinde konuşup her türlü engeli aşarak özellikle el işi masa örtülerinden ve kaşmir kazaklardan falan bir hayli aldılar yani :) Ben oradayken yapmaya fırsat bulamadığım ama ilgilenenler için Mauritius'da denenebilecek önemli aktivitelerden birinin de büyük balık avcılığı (deep sea fishing) olduğunu söyleyeyim.

Bu gezimizin organizasyonunu yapan Pırıl'a da (Marmara Babil Travel) ayrıca özel bir teşekkür etmek isterim. Sayesinde hiçbir sorun yaşamadığımız çok keyifli ve harika bir tatil yapmış olduk.

Ben bayramda Mauritius'dayken aynı dönemde dünyanın farklı noktalarında bulunan sevgili arkadaşlarım Zurçin Küba Trinidad'da,Yeşim ve İlker de İsviçre Lozan'da beni anmışlar ve taa oralarda ismime özel hazırlanmış tabelaların resimlerini çekip yollamışlar sağolsunlar :):)

Bu yazıyla birlikte 2011'e veda ediyor ve hepinize mutlu yıllar diliyorum.
Gelecek yılın ilk yazısında sizlere Ocak ayında başlayacak olan yeni sezon dizileriyle ilgili bilgileri aktaracağım. Şimdilik sadece dizi dünyasından birkaç transfer haberini yazayım;
Show TV'de yayınlanan 'Muhteşem Yüzyıl', Kanal D'de izlediğimiz 'Bir Çocuk Sevdim' ve Türkmax'da oynayan 'Bir Kadın Bir Erkek' dizileri yeni yılla birlikte Star TV'ye geçiyor.
Yeni bölümlerinde Mehmet Günsür'ü de kadrosuna katacak olan Muhteşem Yüzyıl'ı 4 Ocak Çarşamba akşamı saat 20:00'de, bunca yıl 'Bir Kadın Bir Erkek' ismiyle seyrettiğimiz ve çok büyük bir yaratıcılık örneğiyle(!) ismi bundan sonra 'Bir Erkek Bir Kadın' olarak değiştirilen diziyi de 5 Ocak Perşembe'den itibaren Perşembe-Cuma-Cumartesi geceleri saat 23:00'de Star TV'de izlemeye başlayacağız.
Normalde Cuma akşamları yayınlanan 'Bir Çocuk Sevdim' dizisinin Star TV'ye geçtikten sonra yine aynı gün ve saatte mi ekranlara geleceği ise henüz belli değil.


Yeni haberlerle seneye görüşmek üzere hepinize çok mutlu,huzurlu,sağlıklı,keyifli,kazançlı,sevgi dolu,ayrıca bol gezili ve dizili bir 2012 diliyorum...

4 Aralık 2011 Pazar

Keşanlı Ali Destanı Oyunu Keyifle İzleniyor..


Biraz rötarlı da olsa bu yazımda 10 gün önce İrte ile birlikte gittiğimiz Maslak TİM'deki 'Keşanlı Ali Destanı' oyununun prömiyerinden bahsedeceğim. Öncelikle bu başarılı oyunun sahnelenmesi için emek verenlerden biri olan ve açılış gecesine bizi davet eden sevgili Aylin'e teşekkür ederek yazıma başlayayım. Haldun Taner'in ölümsüz eserinin Sadri Alışık Tiyatrosunun 15. yılı şerefine yeniden sahnelendiği ve yönetmenliğini Ahmet Mümtaz Taylan, başlıca rollerini Songül Öden,Yavuz Bingöl,Kerem Alışık, Mustafa Üstündağ ve Tuba Ünsal'ın üstlendiği bu oyunun ilk gecesine birçok ünlü isim de katıldı. Daha TİM'den içeriye adımımızı attığımız anda kameralar Paşhan Yılmazer'i görüntülüyordu, tam kapının girişinde röportaj yaptıkları için biz de mecburen kameraların önünden geçerek ilerlemek durumunda kaldık. Paşhan'ın bu kadar kısa boylu olduğunu bilmiyordum, şaşırdım açıkçası. Salona girerken bu kez fuaye alanında Selçuk Yöntem (Aşk-ı Memnu dizisinin Adnan beyi)  ile karşılaştık. Yerimize geçtiğimizde hemen önümüzde en ön sırada oturan Çolpan İlhan'ı ve bizimle aynı sırada olup birkaç koltuk ilerde oturan Azra Akın ve yanındaki Arzum Onan'ı gördük.
Azra at kuyruğu yaptığı saçları, sürekli gülümseyen yüzü ve kolsuz siyah bluzu ile çok güzel görünüyordu. Sanırım salondaki en uzun boylu ve en hoş kadındı. Oyunun ilk yarısı bittiğinde fuaye alanında bütün kafalar dönüp dönüp ona bakıyordu. Aman nazar değmesin, Azra Akın ve Kıvanç Tatlıtuğ birbirlerine çok yakışan bir çift gerçekten. 2 gün arayla katıldığım galalarda önce Kıvanç'ın ağbisi, sonra da kız arkadaşıyla aynı ortamda olup da Kıvanç'ı görememek ayrı bir şanssızlıktı tabii! Tiyatroya beraber geldiği bayan arkadaşının gitmesi gerekince Azra da onunla birlikte ayrıldı ve oyunun ikinci bölümünü izleyemedi. Bu arada yakında Azra'yı Show TV'de başlayacak olan 'Muck' isimli dizide şan öğretmeni rolüyle izleyeceğiz ve danstaki şahane performansından sonra sanırım sesini de dinleme imkanı bulacağız.
Salonda Azra Akın'ın yanında oturan Arzum Onan da kıvırcık saçları, sade makyajı ve kıyafeti ile çok hoş ve sempatik görünüyordu. Oyuna verilen arada da yerinden hiç kalkmadı ve yanındakilerle sohbet etti. Hemen arkamızdaki sırada Yücel Erten (Bitmeyen Şarkı dizisindeki Kadir Ağa) ve 3 koltuk yanımızda oyuncu Ayçin İnci Taylan (aynı zamanda yönetmen Ahmet Mümtaz Taylan'ın eşi) vardı. Acaba yanımızdaki koltukta kim oturacak diye beklerken Yılmaz Erdoğan çıkageldi. Oyunun ilk bölümüne bir arkadaşıyla beraber katılırken 2. perdenin başlamasına az bir süre kala eşi Belçim Bilgin Erdoğan ile elele geldiler ve bu kez Belçim Bilgin yanıma oturdu. O akşamdan 2 gün önce 'Dedemin İnsanları' filminin galasında da karşılaştığım Belçim Bilgin'i bu kez çok daha yakından görme ve konuşma şansım oldu. Son derece sempatik bir şekilde merhabalaşıp yerine oturdu, sonra sohbet etmeye başladık.
Nejat İşler ile birlikte başrol oynadığı Keşanlı Ali Destanı dizisinin Aralık ayının ilk haftasında başlayacağını ve bu proje nedeniyle çok heyecanlı olduğunu söyledi (İlgilenenler için dizinin ilk bölümü 10 Aralık Cumartesi akşamı saat 8'de Kanal D'de yayınlanacak). Belçim çok şeker ve güleryüzlü bir insan, oyun boyunca attığı kahkahaları da süperdi. Bu arada Yılmaz Erdoğan'ın da saçı sakalı birbirine karışmıştı, sakaldan neredeyse yüzü görülmeyecek bir durumdaydı. Sanırım Monica Bellucci, Beren Saat ve Belçim Bilgin ile birlikte oynadığı 'Gergedan'ın Son Şiiri' filminde canlandırdığı rol yüzünden böyle geziyor.

Ortamı bu kadar anlattıktan sonra biraz da oyundan bahsedeyim. Yaklaşık 40 kişinin rol aldığı 'Keşanlı Ali Destanı' oldukça güzel bir müzikal olmuş. Başrollerdeki oyuncuların hepsi başarılıydı ama özellikle 'Zilha' rolünde oynayan Songül Öden'i çok beğendim doğrusu. Daha önce 'Gümüş' dizisinde izlediğim, bu sezon da 'Umutsuz Ev Kadınları'nda rol alan Songül Öden'i tiyatro sahnesinde ilk kez seyrettim ve performansını harika buldum. Her ne kadar oyunun adı 'Keşanlı Ali' olsa da sanki Zilha rolüyle Songül Öden daha ön plana çıkıyor ve oyunu o sürüklüyor gibiydi. Hem köylü şivesiyle konuştu hem şarkı söyledi hem de komedi yaptı, gerçekten müthişti. Özellikle oyunun ikinci perdesinde insanları gülmekten kırdı geçirdi (köpek gezdirdiği bir sahne vardı ki süperdi). Bütün salonla birlikte Belçim Bilgin de Songül'ün muhteşem performansına kahkahalarla güldü ve sürekli alkışladı. Sahnede karşımda duran Zilha'yı yanımda oturan dizinin Zilha'sı ile birlikte izlemek de hoş bir tesadüftü doğrusu:) Bakalım bu rolü Belçim de Songül kadar başarıyla canlandırabilecek mi, bu hafta izleyip göreceğiz..

Bu arada diğer oyuncuların da hakkını yemeyeyim; Yavuz Bingöl de Keşanlı Ali rolünde bayağı başarılıydı, çok doğal ve hissederek oynadı, hatta dans ettiği bir sahnede hızlı figürler sergilerken kendinden geçip taktığı güneş gözlüğünü bile düşürdü ve sonra da üzerine basıp kırdı:) Kerem Alışık biraz daha geri planda kalan birkaç karakteri canlandırdı, özellikle sarhoş rolüyle dikkat çekti. Beni şaşırtan oyunculardan biri de şu anda Tövbeler Tövbesi dizisinde de oynayan Tuba Ünsal oldu açıkçası. Oyun boyunca 2 farklı karaktere bürünen Tuba Ünsal özellikle 'Madam Olga' rolünde acayip iyiydi. Aksanlı konuşması ve komik tavırları çok şekerdi. Madam Olga'nın Zilha'ya zerafet dersleri verdiği ve 'yatak odası sesiyle telefonda konuşma eğitimi' yaptırdığı sahnede gerek Songül gerekse Tuba'nın performansları tek kelimeyle şahaneydi, gülmekten koptuk (Bu arada Tuba Ünsal bir hayli zayıf, uzun boylu ve güzel bir kız, Songül Öden'i de TV ekranında göründüğünden daha hoş buldum). Mustafa Üstündağ da önemli rollerden birini gayet başarıyla canlandırdı. Songül Öden ile karşılıklı oynadıkları bir sahnede Songül'ün takma saçının yere düşmesi üzerine her iki oyuncu da son derece profesyonel davranarak hiçbir şey olmamış gibi doğaçlama rol yapmaya devam ettiler. Oyunun sonunda bütün salon tüm oyuncuları ayakta alkışladı. Kerem Alışık hem babası Sadri Alışık'ı anan hem de annesi Çolpan İlhan'a teşekkür eden duygusal bir konuşma yaptı. Gerek bu konuşmanın etkisi gerekse sergilediği performansa izleyicilerin olumlu tepkisi nedeniyle sevgilisi Songül Öden'in de gözleri doldu. Yavuz Bingöl'ün sahne arkası ekibini anons ettiği sırada heyecandan dekor-kostüm vb. sorumluların soyadlarını hatırlayamaması ve birini sahneye çağırmayı tamamen unutması üzerine 'ya onu bana söylemediniz' falan demesi de çok sempatikti ve salonda gülüşmelere neden oldu. Sonuç olarak herşeyiyle çok keyifli bir geceydi. Kesinlikle seyretmenizi tavsiye edebileceğim çok güzel, hareketli, müzikli ve eğlenceli bir oyundu, sadece biraz uzundu, saat 9'da başlayıp 12:30 civarında bitti. Böylece bir galanın daha sonuna gelindi.

Yazımı bitirirken 2 gün önce Ortaköy Esma Sultan Yalısı'nın önünde gördüğüm ünlülerden de biraz bahsedeyim. Ortaköy Starbucks'da otururken bir anda tam karşımdaki Esma Sultan'ın kapısında bir hareketlenme oldu ve kameralar Elle Style Awards gecesi için gelen konukları çekmeye başladı. Orada olduğum 15 dakika boyunca Burcu Esmersoy, Keremcem, Tülin Şahin ve eşi ile Tuba Büyüküstün ve Onur Saylak çiftini gördüm. Burcu Esmersoy kırmızı straplez elbisesiyle, Tülin Şahin de tek omzunu açıkta bırakan bakır renkli uzun elbisesiyle çok hoş görünüyordu. Keremcem de bordo ceketiyle pek şık ve yakışıklıydı. Bu ünlülerin hemen ardından Tuba Büyüküstün ve eşi Onur Saylak'ın beyaz Mercedes jeepi önümden geçti ve kapıya yanaştı. Her ikisi de arabadan iner inmez kameralar etraflarını sardı.
7 aylık hamile olan Tuba göğüs dekolteli kırmızı saten bir elbise ve üzerine siyah bir palto giymişti, karnı burnunda olmasına rağmen yine çok güzel ve alımlıydı. Arkadan topladığı saçları, makyajı, şıklığı ve zerafeti ile bugüne kadar gördüğüm en güzel hamile kesinlikle Tuba! Onur Saylak da siyah takım elbisesinin içinde oldukça şıktı. Her ikisi de gayet keyifli ve mutlu görünüyorlardı ve sürekli çevrelerine gülümsüyorlardı. Bu yıl Elle Style en iyi kadın oyuncu ödülünü kazanan Tuba'yı tebrik ediyor ve ikiz bebeklerini sağlıklı bir şekilde dünyaya getirmesini diliyorum. Ayrıca doğumdan sonra en kısa zamanda ekranlara dönmesini de ümit ediyorum.

Bu yazımı artık burada bitiriyor ve ilk fırsatta Ayın Mekanı olarak 'Mauritius' yazısını yayınlamayı hedefliyorum. Şimdilik hoşçakalın...