25 Kasım 2010 Perşembe

Seyşeller Büyülüyor...

Bu haftaki yazıma bayram tatilimi geçirdiğim Seyşeller'de neler olduğundan bahsederek başlayayım. Seyşeller Hint okyanusunda Madagaskar'ın kuzeydoğusunda yer alan, olağanüstü doğası, dağları, volkanik granit taşları ve şahane koylarıyla nefis bir adalar topluluğu. En büyük adası Mahe (adanın uzunluğu 27 km, genişliği de 8 km), 2. büyük adası Praslin (sadece bu adada yetişen bir tür palmiye çeşidi olan ve tipi popoya benzeyen Coco de Mer ağaçlarının yer aldığı ulusal parkı nedeniyle Unesco tarafından kültür mirası olarak kabul edilerek koruma altına alınmış), 4. büyük adası ise La Digue (Olağanüstü güzellikteki granit taşlarıyla bezeli, dünyanın en güzel plajlarından biri olan ve birçok filmde, klipte, katalog çekiminde mekan olarak kullanılan Anse Source D'argent mutlaka görülmesi gereken bir yer)


Seyşeller Hint okyanusunda şu ana kadar gördüğüm adalar içinde en gelişmiş olanlardan birisi. Halkının yaşam standardı, evler, arabalar, tekneler falan hiç fena değil (Zanzibar, Sri Lanka gibi adalarda halkın fakirlikten kırıldığı, hatta oteller dışında birçok yerde elektrik bile olmadığı düşünülünce Seyşeller gözümüze bayağı lüks göründü). Buna paralel olarak fiyatlar da yüksekti tabii. Örn; Mahe adasından Praslin adasına 1 saatte giden feribotun gidiş-dönüş bilet fiyatı turistler için 85 Euro idi (Lokal halk ise bunun 10'da birini ödüyor. Bizde de bazen turistler kazıklanır ama bu kadar bariz değil yani). Bu arada dünyanın öbür ucundaki adada Türk bayraklı gullet tipi bir tekneye rastlamamız ve bir markette Türk malı çerezlerin satıldığını görüp büyük bir mutlulukla antep fıstığı almamız da gezinin sürprizlerindendi.

Mahe adasındaki otelimiz Le Meredien Barbarons'un önündeki mercan kayalarında maske ve şnorkel ile adanın başka bir yerinde yaptığımız 17 metrelik tüplü dalıştan çok daha fazla şey gördük diyebilirim; onlarca çeşit rengarenk tropikal balık, deniz kaplumbağası, kocaman kütlesiyle Napoleon balığı ve siyah üstü beyaz benekli vatozların yanısıra 1-1,5 metre uzunluğunda bir köpekbalığını takip ederek kendisine 3 metre mesafeye kadar yaklaşmış olmak çok heyecan verici bir deneyimdi. Cehaletin cesareti midir yoksa dalış yapmanın getirdiği bir alışkanlıktan mıdır nedir bilemiycem ama 5 yıl önce kimse beni köpekbalıklarının olduğu bir suya sokamazken şimdi hayvanı daha yakından görmek için takip bile ediyorum, inanılır gibi değil vallahi. Herhalde başıma yakıcı tropikal güneşi falan geçmiş olmalı :)

Seyşellerde Zurçin ve saz arkadaşları Dido,Murti,Dami ve Mutlu benim için bir şarkı yazıp söylediler. Denizde seslendirdikleri bu şarkıya süper komik bir klip de çektik(Orada klip çeken Mahsun'dan bizim neyimiz eksik diye düşünerek!!).Çekimler sırasında ve daha sonra izlerken gülmekten gözlerimizden yaş geldi valla. Burada o klibi yayınlamayacağım ama şarkının sözlerini yazayım.
Şarkımızın adı: Çiçi Bon Bon (Coco de Chichi)-Acaba Unesco yakında beni de koruma altına alır mı dersiniz??
Seyşellerde Çiçi
Maldivlerde Çiçi
Zanzibarda Çiçi
Çiçi bon bon bon
Çiçi bon bon bon

Extreme sporlarda Çiçi
Scuba dalışta Çiçi
Ata da biner Çiçi
Çiçi bon bon bon
Çiçi bon bon bon

Yazları gider Çeşme'ye
Kışları çıkar Alp'lere
Afrika'da safaride
Çiçi bon bon bon
Çiçi bon bon bon

Fajitayı sever
Diet Colasına buz ekler
Adana kebap da yer
Çiçi bon bon bon
Çiçi bon bon bon

Dizileri takip eder
Kıvanç'ı pek sever
Tuba'yı hep över
Çiçi bon bon bon
Çiçi bon bon bon

Türkçe pop dinler
Tarkan'ı tek geçer
Sesi de pek güzel
Çiçi bon bon bon
Çiçi bon bon bon

Montaj yapar Çiçi
Blog yazar Çiçi
Sanal alemin kraliçesi
Çiçi bon bon bon
Çiçi bon bon bon

İşte geçen hafta Seyşellerde böyle 'Çiçi Bon Bon', 'Seyşel Ala Bon Bon' tarzı şarkılar eşliğinde bol aktiviteli, eğlenceli bir 'yan gel yat' hayatı sürerken tekrar kürkçü dükkanına dönüp korkunç yoğun bir iş temposunun içine düşmüş olmaktan dolayı bu hafta ise 'Depresyondayım' şarkısını söylüyorum ne yazık ki :(

Şimdi gelelim biz oralardayken dizi dünyasında neler olduğuna;

Beren Saat geçen hafta Hürriyet gazetesi ile güzel bir röportaj yaparak Fatmagül'ün Suçu Ne dizisine dair merak edilen soruları yanıtlamış. Özellikle Fatmagül’ün yayından kaldırılmasını isteyen politikacılara yönelik olarak söylediği "Türkiye'de Fatmagül gibi bir çok kadın var, hatta evliliğinde tecavüze maruz kalan kadınlar, ülkemizde tecavüze uğrayan turistler var. Bu olaylar yaşandığında hepimiz büyük utanç duymuyor muyuz? Ama ne yazık ki olanları kısa zamanda unutuyoruz. Dizinin yönetmeni, senaristleri, ekip başı, oyuncuların çoğu kadınken, bizim kadına uygulanan şiddeti legalize edip bunu istismar edeceğimize inanmaları çok vahim" demiş. Verdiği bazı yanıtları çok akıllıca bulduğum röportajın tamamını aşağıdaki linkten okuyabilirsiniz. Bu arada Beren yakında ünlü İranlı yönetmen Bahman Ghobadi’nin filminde oynayacakmış.
http://www.hurriyet.com.tr/magazin/magazinhatti/16321769.asp

Gönülçelen dizisinin başrol oyuncuları Tuba Büyüküstün ve Cansel Elçin yeni bölümlerdeki bazı sahnelerin çekimi için bayramda Paris'e gitmişler. Yıllarca Paris'te yaşayan ve hatta ailesi halen orada olan Cansel çekimler dışında kalan zamanlarda Tuba'yı Paris'te gezdirmiştir herhalde:) Aslında dizinin gidişatına göre Cansel'in canlandırdığı Murat hoca Paris'e yerleşmek üzere tek başına gidiyor, bakalım Hasret peşinden mi gidecek yoksa Murat hoca hasret kaldığı Hasret'ini aşk şehri Paris sokaklarında hayal mi edecek? Bunun cevabını ya bu Cuma ya da haftaya yayınlanacak bölümde göreceğiz herhalde. Tüyolara göre Murat Paris'de uzun bir süre kalmayacak, sanırım babasının iflası yüzünden tekrar Türkiye'ye dönmek durumunda kalacakmış. Yarın yayınlanacak bölümün aşağıdaki linklerdeki fragmanlarına göre duygusal sahneler bizi bekliyor, ayrıca Hasret Levent'in evlilik teklifine de bir cevap veriyor.
http://www.dailymotion.com/video/xfqvfj_gonulcelen-29-bolum-fragmany_shortfilms
http://www.dailymotion.com/video/xfrbeb_gonulcelen-29-bolum-fragmany-2-fragman_shortfilms

Bu arada bir süredir aralarında aşk olduğu iddia edilen Tuba ve Cansel birkaç gece önce "Bizden Kaçmaz" kameraları tarafından Galata sokaklarında yağmurda kolkola yürürlerken görüntülenmişler. Gerçi Tuba aralarında birşey olmadığını söylemiş. Gerçekten çok iyi birer arkadaş da olabilirler tabii, ne yaşandığını biz bilemeyiz, onların özel hayatı sonuçta. Zaten işin rengi de yakında tam olarak belli olur. Ama ikisi birlikte çok şeker görünüyorlar, bunu da belirtmeden geçemiycem:) Program görüntülerini de aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.

http://www.youtube.com/watch?v=jQVRS6o3e0A

Ezel dizisi de son yıllarda yurtdışında yayınlanan ve büyük ses getiren birçok dizimiz gibi yakında yurtdışına açılıyormuş. Ortadoğu dışında Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Hırvatistan, Sırbistan, Slovenya, Makedonya gibi 30'dan fazla ülke dizinin yayın haklarını satın almış ve önümüzdeki günlerde listeye yaklaşık 10 ülke daha dahil olabilirmiş. Demek ki seneye Türkiye üzerinden Ortadoğu ve Balkanlar'a doğru esen Ezel fırtınası yaşanacak. Bakalım Kenan da oralarda Kıvanç kadar popüler olabilecek mi??

Bu arada her hafta olduğu gibi yine bazı dizilerin gün ve saatleri değişiyor. Kanal D'de Cumartesi akşamları yayınlanan Küçük Sırlar dizisi Star TV'ye transfer olmuş ve bundan sonra Pazartesi akşamları saat 20:00'de Star ekranlarında yayınlanacakmış. Bence dizi için pek hayırlı bir değişiklik olmamış, zira Pazartesi akşamları Ezel, Arka Sokaklar, Karadağlar gibi yüksek reyting alan dizilerin karşısında ne kadar şansı olacak göreceğiz. Show TV'de yeni başlayan ve reytingleri iyi giden Karadağlar dizisi de Pazartesi akşamları ikinci kuşaktan birinci kuşağa alınmış. Önümüzdeki haftadan itibaren o da saat 20:00'de Türk Malı'nın yerine yayınlanacakmış. Sanırım Türk Malı dizisi de Salı akşamı saat 20:00'ye alınacakmış. Geçenlerde yazdığım gibi Behzat Ç. dizisi Pazartesi akşamları güçlü rakipleri karşısında tutunamadı ve diziyi Salı günü saat 22:30'a kaydırdılar, ama yeni yayın günü ve saati de pek işe yaramamış gibi görünüyor. Bu dizinin sonunu da pek hayırlı görmüyorum..


Bu haftanın öne çıkan haberleri bunlar. Yakında yeni bir yazıyla buluşuncaya kadar hoşçakalın...

13 Kasım 2010 Cumartesi

Beyaz Show'dan Canlı Bildiriliyor...

Bu haftaki yazıma dün gece gittiğimiz Beyaz Show'la başlayayım. Bir arkadaşımıza davetiye gelince geyiğine hadi gidelim dedik. Konuklar arasında Engin Altan Düzyatan ve Haluk Bilginer'in olması da tabii ki bu kararımızda etken oldu. Program çok eğlenceliydi ama öncesi çok daha komikti gerçekten. İsterseniz hikayemizi baştan anlatayım; programa gitmeye karar veren 4 kişiden 2'si yoğunluk olabilir diye düşünerek erken gidip yer tutalım dediler. Zaten bir arkadaşımız iş seyahati nedeniyle yurtdışındaydı ve o gece İstanbul'a inip direk Kanal D stüdyolarına gidecekti. Bense Gönülçelen'i seyredip evden öyle çıkarım dedim. Bu arada hiçbirimiz daha önce Kanal D binasına gitmediğimiz için yolu bilmiyoruz. Orjinal plana göre erken giden arkadaşlar yolu bulup sonra bana tarif edeceklerdi güya. Neyse öncü kuvvet benden 2 saat kadar önce yola çıktı, bense dizimi bitirip gece 11 sularında evden ayrıldım. Bu arada yol tarifi almak üzere bunları aradığımda öğrendim ki daha hala varamamışlar, çünkü kaybolmuşlar! İşin komiği, Kanal D binasına çok yakın bir yere kadar gelip girişi bulmaya çalışırlarken birisine yol sormuşlar, adam bunlara "öndeki kamyon da Kanal D'ye gidiyor, onu takip edin" demiş. O esnada önlerinde birkaç tane kamyon varmış, bunlar da birini takip etmişler. Ama kamyoncunun peşinden stüdyoya gitmeyi hayallerlerken kendilerini gecenin köründe Edirne yolunda bir yerlerde bulmuşlar. Demek ki filmlerdeki olaylar gerçek ve insanlar işte böyle kötü yola düşüyor :) Neyse şaka bir tarafa, durumu idrak edip dönüş yoluna geçtiklerinde ben daha yola yeni çıkmıştım ve otoyolda araba kullanırken bu hikayeyi öğrendim ve resmen katılarak gülme krizine girdim, iyi ki o arada kaza falan yapmadım valla. Bu arada yurtdışından o gece dönen arkadaşımız hepimizden önce Kanal D binasına varmıştı bile. Tabii baktım ilk yola çıkan gruptan bir hayır yok,onlar kendi canlarını kurtarma derdindeler, bunun üzerine Kanal D'ye varan arkadaşımı aradım, onun bulduğu Kanal D'nin güvenlik görevlisi Ragıp'ın süper yol tarifiyle bayağı karmaşık olan yolu elimle koymuş gibi bularak bizimkilerden önce Kanal D'ye varmış oldum. Onlar da benden 15 dk. sonra yaklaşık 2,5 saatlik bir yolculuğun ardından gelebildiler ve nihayet binaya girdik. Televizyonda gözükenin aksine programın çekildiği stüdyo oldukça küçüktü. Hem tam ortalarda sahneyi direk gören bir yer bulduk hem de kameraların görüş açısında olmadığımız için kabak gibi televizyona çıkmadık. Herşey çok güzeldi, minderlerin üstünde oturmak hariç :( Ben zaten yerde oturmaya hiç alışık değilim, bir de üstüne 3-4 saat boyunca yer minderlerinde oturunca resmen belimiz tutuldu. Canlı yayın olduğu için reklam araları dışında yerimizden de kıpırdayamadık. İlk defa reklam aralarını bu kadar hevesle bekledik, her arada birbirimizin sırtına-beline falan masaj yaptık. Ayol ne işimiz var bizim buralarda diye düşünmedik değil hani, ama hem öncesinde hem de program boyunca o kadar gülüp eğlendik ki yine de acılarımıza değdi doğrusu. Program başlamadan önce Beyaz sahneye gelip izleyicilerle sohbet etti, programdan sonra da kendisiyle resim çektirmek isteyen herkesle hiç üşenmeden dakikalarca resim çektirdi. Acayip şeker, hoş, yakışıklı, saygılı ve komik birisi. Tam adam gibi adam yani. Yaptığı esprilerle hepimizi kırdı geçirdi. TV'de hafif kilolu çıkıyor ama aslında hiç öyle kilolu falan değil, gayet normal. Program konuklarından en sempatik ve karizmatik olan kişi Haluk Bilginer'di. Özellikle New York'ta Beş Minare filminin Amerikalı oyuncuları ile yaptığı telefon konuşmasındaki muazzam ingilizcesiyle karizması resmen tavan yaptı. Beyaz'ın bu konuşmalar sırasındaki şaşkın tavrı çok komikti. Engin Altan'a gelince TV'de göründüğünden çok daha zayıf ve çelimsiz. Ama tabii ki yine de hem tipi hem de ses tonu oldukça hoş. Program çıkışında kendisiyle hep birlikte resim de çektirdik. Bu da gecenin sonunda güzel bir anı oldu.

Gönülçelen'in dün akşamki bölümünde Gülnaz ve Kobra evlendi. Mahalledeki düğünde Hasret'in ablasına düğün hediyesi olarak söylediği "Bir elmanın yarısı; biri sensin, biri ben" şarkısına Murat hocanın sürpriz şekilde piyanoyla eşlik ederek kendini affettirmesi çok hoştu. Ama Hasret'in Levent'le yakınlaştığını zanneden Murat'ın Fransa'daki arkadaşıyla yaptığı telefon konuşmasında Paris'e yerleşeceğini söylemesi kötü oldu. Bakalım Murat hoca gerçekten yurtdışına gidecek ve sonra zaman atlaması yapılıp döndüğünde Hasret'i ünlü bir şarkıcı olarak mı bulacak yoksa Hasret Murat hocasını gitmemesi için ikna mı edecek? Bu arada Murat hocayla telefonda Fransız aksanıyla Türkçe konuşan arkadaşının sesinin aslında Cansel Elçin'in gerçek sesi olduğunu da bilmeyenler için söyleyeyim.
Tuba Büyüküstün geçen hafta gittiği Mısır'da acayip ilgi görmüş. Kıvanç Tatlıtuğ gibi Arap dünyasının en sevdiği Türk oyuncuların başında gelen Tuba Büyüküstün; Mısır gezisi sırasında hem Ortadoğuda tanıtım yüzü olduğu Pantene firmasının Kahire şubesinin açılışına katılıp izdihama yol açmış hem de Mısır'ın en büyük televizyon kanalı Al-Mehwar'da canlı yayınlanan bir programa konuk olmuş. 1 saatten fazla süren programda hem sunucunun hem de telefonla bağlanan izleyicilerin sorularını ingilizce yanıtlamış, şarkı söylemiş ve kendisine ikram edilen Mısır’ın meşhur yemeklerini tarif edildiği gibi elleriyle yemiş ve bu hareketleriyle çok sempati kazanmış. Yani anlayacağınız Tuba hem güzelliği hem de samimi ve güleryüzlü tavırlarıyla, Arap aleminin gönlünü bir kez daha çelmiş. Aşağıdaki linklerde hem bu programın bir kısmını hem de açılış töreni sırasında Tuba'nın konuşmasının olduğu görüntüleri içeren kısa videoları bulabilirsiniz. Uluslararası arenada bizim sanatçılarımızın bu şekilde boy gösteriyor olması çok mutluluk verici gerçekten. Favori üçlüm olan Tarkan'ın açtığı yolda Kıvanç ve Tuba da çok başarılı şekilde ilerliyor. Türkiye'nin imajına bundan daha güzel katkı olmaz sanırım.

http://www.facebook.com/video/video.php?v=10150113527413957&oid=34440002728#!/video/video.php?v=10150113899598957&oid=34440002728

http://www.dailymotion.com/video/xfk2ui_tuba-buyukustun-in-egypt-tuba-mysyr-da-yyyy-yy-yyyyy-yyyyyy_shortfilms

Mısır demişken; umarım bu gezi sırasında Mısır erkekleri Tuba'yı çok rahatsız etmemişlerdir inşallah. Zira kendileri şu ana kadar gördüğüm en yılışık ve yapışık ırk gerçekten. O kadar ülke gezdim, Mısır'lılar gibisini görmedim vallahi. Daha havaalanında ülkeye adımınızı attığınız andan itibaren evlilik teklifi bile alabilirsiniz yani, o derece. Türk olduğunuzu öğrendikleri anda pis bir sırıtmayla söyledikleri "Yavaş yavaş, Hasan Şaş!" ifadesini ilk duyduğunuzda şaşırıyorsunuz, ayol Hasan Şaş hangi ara bu kadar internasyonel bir popülariteye sahip oldu diye?? Sonra 10 kişiden aynı cümleyi duyunca, demek bu ifade ülkede milli bir deyim olmuş diye düşünüyorsunuz, ama artık 30.kişi de aynı şeyi söyleyince sinirleriniz zıplamaya başlıyor ve "kardeşim, ne diyon sen be" falan oluyorsunuz. Sonra ülkenize dönüp bunu araştırınca aslında bu cümlenin bir porno filmin repliği olduğunu öğrenip iyice yıkılıyorsunuz!! İşte Mısır halkının durumu bu. O nedenle Mısır'a gittiğinizde mümkün olduğu kadar lokal halkla pek temas kurmamaya çalışın, kendinizi doğanın güzelliğine bırakın; zira Sharm El Sheikh, daha doğrusu Kızıldeniz tek kelimeyle muhteşem. Denize girdiğiniz anda mutluluğu bulacağınızı garanti edebilirim. Dünyanın hiçbir yerinde göremeyeceğiniz çeşitlilikte mercanları ve rengarenk balıkları, dalmanıza gerek olmadan, sadece bir maske ile bile görebiliyorsunuz. Hem balıkları, öyle erkekleri gibi laf da atamıyor, dolayısıyla suda güvendesiniz, sinirinizi bozacak hiçbir etken yok:) O nedenle bence herşeye rağmen mutlaka Sharm'a gidilmeli...

Bir dönemin fenomeni olan "Bir İstanbul Masalı" dizisi hafta içi her sabah saat 8:30'da ATV'de tekrar yayınlanıyor. Bazı bölümleri kaydedip daha sonra seyrettim. İzlerken şunu farkettim ki, Türk dizi sektörü o günden bugüne kadar bayağı bir gelişim göstermiş. Yayınlandığı zaman en favorim olan bu dizide o zaman ayıla bayıla seyrettiğim sahneler, diyaloglar falan şimdi bana aynı zevki vermedi açıkcası, eleştirilebilecek çok detay buldum. Yine de tekrar o yıllara dönmek ve davetli olarak dizinin veda gecesine gittiğimiz Arhan malikanesini ve tanıştığımız oyuncuları yeniden izlemek hoş oluyor.

Geçenlerde Kanal D'de Cumartesi akşamları yayınlanan Küçük Sırlar dizisine denk geldim. Gossip Girl'ün yerli versiyonu olan bu diziyi seyredince maşallah bizdeki entrika boyutunun orjinal diziyi bile sollamış olduğunu gördüm. Umarım bu tarz dolaplar sadece dizilerde dönüyordur. Bu arada dizinin başrol oyuncularından Burak Özçivit, Survivor’ın yarışmacılarından biri olan Başak Özer’le birlikteymiş. Ayol, bu kız hangi ara meşhur oldu da Burak'la nasıl bir ortamda tanıştı acaba?? Bu camiaya akıl sır erdirmek pek mümkün değil. Neyse Başak Özer, bu aralar dil eğitimi için yurtdışına gidecekmiş, o nedenle Burak Özçivit, Etiler Nispet’te sürpriz bir veda partisi organize etmiş ve arkadaşlarıyla birlikte Gülay Eralp’in şarkılarıyla sabaha kadar eğlenmişler. İnşallah biz de bayramdan sonra ilk fırsatta sevgili Gülay yengemizi dinlemeye Nispet'e gideceğiz.

Nejat İşler ve Berrak Tüzünataç beş ay süren ayrılığın ardından tekrar barışmışlar ve Taksim gecelerinde birlikte boy göstermeye başlamışlar. Demek ki Nejat, Berrak Tüzünataç'ın Şahan Gökbakar’la teras görüntülerini unutmuş ve kendisini affetmiş. Ne diyeyim, hayırlı olsun. Bu arada Berrak Tüzünataç, Engin Altan Düzyatan ile birlikte "Bir Avuç Deniz" isimli yeni bir film çeviriyormuş ve filmin Mart 2011'de vizyona girmesi planlanıyormuş.

Her hafta 1-2 dizi reyting kurbanı oluyor. Bu hafta piyangonun vurduğu diziler ATV'deki 'Kılıç Günü' ve Star TV'deki 'Umut Yolcuları' oldu ve bu diziler de bu hafta sona erdi. Bence sırada Show TV'deki Deli Saraylı dizisi olabilir (Geçen hafta Deli Saraylı dizisinin perşembe gününe alınacağı haberleri dolaşmıştı, ama bu hafta yine Cuma akşamı yayınlandı, fakat her hafta saati değişiyor). Reytingleri böyle giderse bu dizinin de ya günü değiştirilip son bir şans daha verilecek ya da kısa bir süre sonra o da ekrana veda eden diziler kervanına katılacak.

Evet, bu haftanın haberleri de bu kadar. Bayram boyunca kanallar dizilerin birçoğuna ara verecekler, dolayısıyla haftaya benim takip ettiğim dizilerin yeni bölümü yok. Aman isabet, zaten ben de bayram tatili için yarın Seyşeller'e gidiyorum. Döndüğümde orada neler olduğunu anlatırım. Herkese şimdiden iyi bayramlar...

4 Kasım 2010 Perşembe

Ezel'de Ölümlerin Arkası Kesilmiyor...

Ezel dizisinde yine ölen ölene. Her 5-6 bölümde bir ya birileri vuruluyor ve ölmekten son anda kurtuluyor ya da o kadar şanslı olamayanlar Hakkın Rahmetine kavuşuyor. Son bölümde de Ezel'in kardeşi Mert'i arabayla ezerek öldürdüler ya da biz şu anda öyle zannediyoruz. Eyşan'ın kardeşi Bahar'dan sonra Ezel'in kardeşi de gitti yani. Zavallı Ezel'in ailesi de büyük oğullarına daha yeni kavuşmuşken şimdi de küçük oğullarını kaybediyorlar. Bu arada Ezel'de sıklıkla yapılan bir hatadan da söz etmek istiyorum. Bu dizide kıyafet devamlılığından sorumlu arkadaşlar biraz daha dikkatli olsalar hiç fena olmayacak. Son bölümde Mert'e araba çarptığı gecenin başında üzerinde krem rengi bir mont varken, gecenin devamında bir anda montu siyah oluvermişti. Benzeri bir hatayı 6-7 bölüm önce bir sahnede Ezel Haydarpaşa Garına doğru koşarken izlemiştik. Koşunun başında Ezel'in üzerinde bir ceket varken, arada ceketsiz sadece tişörtle görmüştük, ama koşunun sonunda gara vardığında ceket tekrar üzerindeydi. Bu nasıl oluyor ayol; yoksa oğlu terlemesin diye kör annesi de Ezel ile birlikte koşup aralarda sırtına bez falan koyup tekrar ceketini mi giydirdi acep?? Bu kadar kaliteli bir dizide böyle hataların olmaması gerekir diye düşünüyorum...

Aşk ve Ceza dizisinde bu haftadan itibaren Uğur Yücel konuk oyuncu olarak yer almaya başladı. Dizi rekabetinin çok fazla olmasından dolayı diziler reytinglerini koruyabilmek için bu tarz adımlar atmak zorunda kalıyorlar. Geçen sene reytinglerde genellikle birinci olan Aşk ve Ceza dizisi bu yıl 'Öyle Bir Geçer Zaman ki' dizisinin karşısında reyting kaybedince kadrosuna yeni oyuncular dahil etmeye başladı; Sinan Tuzcu ve Burak Sergen'den sonra bu hafta da Uğur Yücel kadroya dahil oldu. Bakalım bu yeni kanlar diziye nasıl bir katkı sağlayacak?

Tuba Büyüküstün ve Cansel Elçin yine dizilerdeki en iyi oyuncu ödüllerini toplamaya devam ediyorlar. En son olarak da Fanepage.com'un anketinde ilk sırayı almışlar. Gönülçelen'in son bölümü de ratinglerde hem totalde hem de AB grubunda gün birincisi oldu. Gönülçelen'in bu bölümündeki bir sahnede; Hasret tek başına bir otel odasındayken dışardaki gök gürültüsünden korktuğu için ve o esnada kırgın olduğu Murat hocasını arayamadığından televizyonu açtı ve bilin bakalım karşısında kimi gördü?? Murat'ı!!(ama bu Murat başka Murat, Hasret'in (yani Asi'nin) bir önceki aşkı(yani Asi'nin Demir'i),Aşk ve Ceza'nın Savaş'ı Murat Yıldırım.. Çok hoş bir enstantaneydi. Ne yapsın kızcağız, baktı ki yeni aşkı Murat'dan bir hayır yok, çareyi ex aşkı Demir'in şefkatli bakışlarında buldu sanırım:) Zaten eğer Murat hoca bu aralar harekete geçmezse korkarım Hasret'i Levent'e kaptıracak. Zira bu haftaki bölümün aşağıda linki olan fragmanına göre Levent arkadaşının aşkı Hasret'e evlenme teklif ediyor ve Murat da bunu duyuyor. Hasret'in cevabının ve Murat'ın tepkisinin ne olacağını bilmiyoruz ama Cuma akşamki bölümde heyecanlı şeyler olacağı kesin. Bu arada Gönülçelen dizisinde önümüzdeki bölümlerde kullanılacak bir parça için şarkı sözü yarışması düzenlenmiş. Diziyi izleyenler, Murat'ın Hasret'e olan duygularını ve aşkını en güzel anlatan şarkı sözünü yazıp gönderecekler, birinci seçilecek güfteyi de Kıraç besteleyecekmiş. Dizide bu şarkı muhtemelen Murat hocanın Hasret'e armağan edeceği beste olarak kullanılacak. Bence seyirciyi böyle bir olaya dahil etme fikri çok akıllıca bir strateji. Geçen bölümde Murat hocanın piyanistleri aratmayan performansından bahsetmiştim hatırlarsanız. Nitekim Cansel Elçin o sahnede piyanoyu el dublörü kullanmadan tamamıyla kendi çalmış. Üstelik çaldığı eser Chopin‘in Fantaisie Impromptu adlı bestesiymiş ve müzik çevreleri tarafından çalması oldukça zor bir parça olarak kabul edilirmiş. Bunun için 1 hafta ders almış ve çekim günü piyanonun başına geçip kendisi çalmış. Bravo Cansel'e vallahi.
http://www.dailymotion.com/video/xfi4yx_gonulcelen-27-bolum-sesli-fragmany_shortfilms

Piyano demişken geçen akşam Animato Filarmoni Orkestrasının Aya İrini'deki konserine gittik. Alzheimer Vakfı yararına düzenlenen konserde 80 kişilik orkestra Çaykovski, Rahmaninof ve Prokofiev'in eserlerini Aya irini'nin büyülü atmosferinde çaldılar. Parçaların çoğuna pek aşina olmasam da en bildiğim ve beğendigim eserlerin olduğu kısım Çaykovski'nin çalındığı ilk bölümdü. Konserde; daha 20 yaşında olmasına rağmen bol ödüllü, çekik gözlü Amerikalı bayan piyanist olağanüstü bir performans sergileyerek resmen piyanoyu konuşturdu.(Tabii biz bu sahnede Amerikan Çinlisi yerine Canselciğimi izlemeyi tercih ederdik ama ne yaparsın işte, sanat aşkına katlandık artık:). Bu arada orkestra şefi, İngiliz Kraliyet Nişanı sahibi Howard Griffiths amca bir konuşma yaptı. Ama işin enteresan tarafı bu konuşmayı Türkçe yapmasıydı. Adam çok şeker bir aksanla resmen şakır şukur Türkçe konuştu, hatta arada espriler bile yaptı. Sürekli alkışlarla tekrar sahneye çağrılınca son parçayı çalmadan önce 'Artık bu marştan sonra evinize gidersiniz herhalde!' diyerek salondakileri bayağı güldürdü. Bize jest olsun diye de son parçayı Türkiye'den seçmişti: 'Ayşe,Fatma,Hayriye..Haydi çiftetelliye..' isimli özgün klasik eserimiz ile konser noktalandı!! (Gözleriniz niye faltaşı gibi açıldı ki, olamaz mı yani??). Neyse tabii ki dalga geçiyorum ama şimdi anlatacağım hikayeler gerçek ve aynen yaşandı. İsmi lazım değil (onlar kendilerini bilirler), 2 arkadaşımla birlikte konsere giderken bindiğimiz takside şoföre Aya İrini yerine 'Aya Yorgi'ye lütfen' diyeni mi ararsınız yoksa 1500 yıllık Ayasofya'ya Topkapı Sarayı diye tutturanını mı! Tamam belki ben de Sultanahmet insanı olmayabilirim ama en azından kilit noktaları bilirim yani. Benim böyle arkadaşlarım olduğu sürece hem her ortamda çok eğlenirim hem de yazacak çok malzeme bulurum vallahi, iyi ki varsınız...

Geçen hafta Show TV'de 2 yeni yarışma programı başladı. Bunlardan bir tanesi Engin Altan Düzyatan ile "Canlı Para" yarışması. (Kapalıçarşı dizisinin bitmesinin ardından Engin Altan'ı özleyenler bu yarışma ile kendisini tekrar izleyebilirler, üstelik her gece). Hafta içi her akşam yayınlanan bu yarışmanın başında, birlikte yarışan 2 kişiye nakit 1 Milyon TL veriyorlar, yarışmacılar her soruda ellerindeki paraları doğru olduğunu düşündükleri şıkka koyuyorlar, emin olamadıkları sorularda parayı şıklara bölüştürüp doğru şıkka kaç lira koymuşlarsa bir sonraki soruya o kadar parayla geçip 8 sorunun sonunda ellerinde kalan para ile yarışmadan ayrılıyorlar. Keyifli bir yarışma, reytingleri de fena gitmiyor. Tek sorunu sabit bir yayın saatinin olmaması. Bir akşam 20:00 kuşağında yayınlanırken diğer akşam 22:30'da oluyor. Bunun nedeni de Show TV'nin dizileri pek iyi reyting almadığı için dizilerin gün ve saatlerinin sürekli değiştiriliyor ve buna göre de yarışmanın saatinin belirleniyor olması.

Diğer bir yarışma programı da geçen Cumartesi akşamı başlayan Acun Ilıcalı'nın 'Yok Böyle Dans' yarışması. Acun'un her işinde olduğu gibi bu yarışması da oldukça ses getirdi. Ünlü isimlerin bir sosyal sorumluluk projesi için bir araya geldiği, her hafta sergileyecekleri salon dansları performansı sonucu elde edilecek gelirle duyma engelli çocuklar için okul yapılacak olan yarışmada Azra Akın'dan Burcu Esmersoy'a, Güneri Cıvaoğlu'ndan Pascal Nouma'ya kadar 14 ünlü şahsiyet yer alıyor. Yarışmanın ilk bölümünde Azra'nın şahane vals'ini seyrettik. Dünya güzelimiz sahnede prenses zerafetiyle müthiş dans etti doğrusu. Hatta Azra, bu yarışmaya katılmak için davet edildiği bu yılki Miss World jüriliğini reddetmiş, iyi olmuş aslında. Biz de bu sayede onun güzel dansını izleme şansını elde etmiş olduk. Kızlarda en başarılı olan Azra iken erkeklerin en iyisi de Pascal Nouma'ydı. Diğer beyler odun yutmuş gibi dans ederlerken Pascal bayağı kıvraktı. Bir de Güneri Cıvaoğlu'ndan bahsetmek isterim. Dansıyla (daha doğrusu dans edemeyişiyle) geceye damgasını vurdu bence. Onu izlerken bir hayli eğlendik. Partneri çevresinde kıvırırken Güneri abi genelde onu izliyor durumundaydı, karizmayı bayağı çizdirdi yani. Yine de medeni cesaretinden dolayı tebrik etmek gerek. Hoş vakit geçirmek isteyenler için 'Yok Böyle Dans' her Cumartesi akşamı saat 20:00'de Show TV'de yayınlanacak.

Geçen yılın gişe rekortmeni 'Nefes' filminin dizi versiyonu olan 'Güneydoğu'dan Öyküler Önce Vatan' dizisi 3 hafta önce başladı, Çarşamba akşamları saat 22:30'da Show TV'de yayınlanıyor. Başrollerini Melisa Sözen, Serhat Tutumluer ve Umut Kurt'un paylaştığı dizide 5 yıl önce şehit olan asker abisinin ardından Şırnak'a tayini çıkan bir hemşire (Melisa Sözen), bir doktor (Umut Kurt) ve hastanede yaşananlar ile terörist çatışmasında yaralanan, ayağı kesilen, şehit olan askerlerin hayatı anlatılıyor. (Serhat Tutumluer de hemşirenin ölen abisinin en yakın arkadaşı ve hemşirenin eski sevgilisi olan, oradaki askeri birliğin komutanı rolünde). Ayrıca dağa çıkarılıp terörist yapılan kişiler, bunların ardındaki aileleri ve yöre halkının öyküleri de dizide işlenen diğer konular. Dizinin geçen haftaki bölümünü izledim, keşke izlemez olaydım; tahmin edilebileceği gibi çok duygusaldı, seyrederken sürekli boğazım düğümlendi,ağlamaktan gözlerim şişti vallahi. Bir de fonda çalan 'Memleketim' şarkısı ile milli duygular tavan yaptı. Hemşire Aylin'in İstanbul'daki annesi ile yaptığı telefon konuşması sırasında söylediği "Burası hiçbir yere benzemiyor" sözü çok etkileyiciydi. Türkiye'nin Güneydoğu gerçeğini oldukça güzel özetliyordu. Yaşadığımız hayatın kıymetini bilelim arkadaşlar. Bizler buralarda güvenlik içinde mutlu mesut yaşarken birileri oralarda bedel ödüyor ne yazık ki :(

Bitmeyen Şarkı dizisinin başrol oyuncusu Bülent İnal bu yaz evlenmeyi planladığını açıklamış. Geçen sene oynadığı ‘Bu Kalp Seni Unutur mu?' dizisinin sanat asistanlığını yapan Melis Tüysüz ile 1 yıldır birlikte olan Bülent İnal daha önce Tuba Büyüküstün ve Beren Saat ile uzun süreli aşklar yaşamıştı. Türkiye'nin en güzel 2 oyuncusuyla birlikte olmak herkese kısmet olmaz yani, neyse umarım yeni ilişkisinde mutlu olur..

Bu aralar eve gidip gelirken sürekli Kuruçeşme'de dizi çekimlerine rastlıyorum. Geçen hafta yağmurlu bir sabah işe giderken Lale Devri dizisinin çekimi yapılıyordu. Beyaz bir Mercedes'in içinde Serenay Sarıkaya'nın bir sahnesi çekiliyordu. 2 gün önce de gece eve dönerken yine aynı yerde bu kez Unutulmaz dizisinin başrol oyuncuları Serhan Yavaş ve Sinem Öztufan'ın yatların önünde bir sahne çekimi vardı. Bu arada Unutulmaz dizisinin yapımcısı diziyi 4 bölüm sonra (61.bölümde) bitirmeyi planladıklarını açıklamış. Bunun üzerine dizinin fanları kanalı ve yapımcıyı mesaj yağmuruna tutmaya başlamışlar. Sanırım bu çabalar bir sonuç verecek ve dizi devam edecekmiş.



Tahmin ettiğim gibi ATV'deki Adanalı dizisi haftaya final yapıyormuş. Reytingleri iyi gitmeyen bir diğer dizi de Deli Saraylı. Cuma akşamı güçlü rakiplerinin karşısında bir türlü tutunamayınca önümüzdeki haftadan itibaren günü değiştiriliyormuş ve artık Perşembe akşamları yayınlanacakmış. Ama eğer yeni gününde de iyi reyting alamazsa birkaç hafta sonra bu dizinin de sonu gelebilir. Bir diğer ihtimal de dizinin Show TV yerine başka bir kanala geçmesiymiş. Daha önce Cuma akşamı yayınlanacağı duyurulan, başrollerini Erdal Özyağcılar, İbrahim Çelikkol, Hatice Şendil ve Ahmet Rıfat Şungar'ın paylaştığı 'Karadağlar' dizisinin ise Pazartesi akşamları yayınlanmasına karar verilmiş. Sanırım Cuma akşamı yayınladıkları hiçbir dizileri tutmayan Show TV bu riski göze alamadı. Ben Ezel ile çakıştığı için izlemeyi pek düşünmüyorum ama ilgilenenler Karadağlar dizisinin ilk bölümünü 8 Kasım Pazartesi akşamı saat 22:30'da Show TV'de seyredebilirler.


Son olarak da 'Behzat Ç.' dizisiyle ilgili birşeyler yazayım. Aslında ben bu diziyi hiç izlemiyorum ve izlemeyi de düşünmüyorum. Ama 1-2 arkadaşımın ısrarı üzerine, onların güzel hatırına bu diziden de bahsedeyim bari..Daha önceleri Pazar akşamları yayınlanan ve reytingleri idare eden Behzat Ç., Star TV'nin ATV'deki Ezel'i baltalama amacıyla diziyi Pazartesi akşamına kaydırması ile tam anlamıyla yere çakıldı ve dizi reytinglerde 12. sıradan 34. sıraya düştü. Kanal yöneticileri bu inatlarından vazgeçmezler ve dizinin gününü tekrar değiştirmezlerse bu dizinin de sonu fena olabilir, benden söylemesi.

Bir yazının daha sonuna geldik, yeni bir yazıyla yakında buluşuncaya kadar hoşçakalın...