31 Aralık 2011 Cumartesi

Ayın Mekanı Mauritius Oluyor...

2011'in son gününde bu yılın son yazısıyla herkese merhaba. Geçen yazımda belirttiğim gibi aslında Kasım'da yazmayı planladığım ama araya giren 2 gala yazısı nedeniyle bir süre ertelemek durumunda kaldığım Ayın Mekanı için bu kez Mauritius'u seçtim.
Bu yıl Kurban Bayramında gittiğim Mauritius; Hint okyanusunun ortasında, Madagaskar'ın 900 km doğusunda yer alan bir ada devleti. Mauritius'a Emirates Havayolları ile Dubai aktarmalı olarak gidilebiliyor. İstanbul-Dubai 4,5 saat, Dubai-Mauritius uçuşu da 6 saat sürüyor. 330 km'lik sahil şeridi olan Mauritius'un en kuzeyden en güney ucu 65 km (arabayla yaklaşık 1,5 saat), en doğudan en batıya kadar da 55 km uzunluğunda. 1,3 milyon kişinin yaşadığı Mauritius'un bayrağındaki 4 renk, dinlerine ve etnik kimliklerine göre adadaki halkları temsil ediyormuş (yeşil renk müslümanları,sarı hinduları,mavi hristiyanları ve kırmızı da tamil grubunu simgeliyormuş). En son Mauritius'da yaşayan ve 17. yüzyılda nesli tükenen "Dodo" kuşu da adanın simgesi durumunda.

Adayla ilgili genel bilgilerden sonra biraz da kendi gözlemlerimden bahsedeyim. Mauritius Hint Okyanusunda bugüne kadar ziyaret ettiğim 8.ada oldu (Phuket,Phi Phi,Penang,Maldivler,Sri Lanka,Zanzibar ve Seyşeller'den sonra). Sanırım bütün bu adalar içinde en gelişmiş olanıydı, o nedenle de umduğum kadar bakir ve egzotik değildi. Yanyana sıralanmış çok sayıda modern otel ve tatil köyü mevcuttu. Ama tabii ki yine de oldukça güzel bir doğası ve turkuaz renkli bir denizi vardı. Herşeyden önce Kasım ayında 28-30 derecelik güneşli günler eşliğinde 25-26 derecelik su sıcaklığında denize girmek çok keyifliydi. Biz adanın kuzey batısında yer alan Club Med (La Pointe aux Canonniers)'de kaldık (Bu arada bu sene Club Med'in 45. yılı imiş). Zaten oteller genelde adanın kuzeyinde veya doğusunda yoğunlaşmıştı.
Uzun zamandır bir tatil köyünde tatil yapmadığım için ne kadar çok aktivite yapılabildiğini unutmuşum doğrusu. Hergün su kayağından yelkene, yüzmeden tenise, snorkelingden kano ve okçuluğa kadar bir aktiviteden başka bir aktiviteye koşturmaktan helak oldum vallahi:) Otelin aktiviteleri içinde yapmadığım sadece golf kaldı (zaten o sıcakta golf oynamak da en son düşüneceğim şeydi açıkçası). Bir de yapamadan döndüğüm ve bu nedenle biraz içimde kalan dalış (scuba diving) ve su altı motorsikleti (sub scooter) aktiviteleri oldu. Hem biraz soğuk algınlığım olduğu için dalmaya cesaret edemedim hem de snorkeling sırasında Mauritius'un su altı dünyasını (mercanlar ve balıkları) beklediğim kadar renkli ve etkileyici bulmadım sanırım.
Sadece bugüne kadar hiç görmediğim yılan balığını görmüş ve fotoğraflamış olmaktan dolayı mutlu oldum. Bu tatilde su altı yerine bolca su üstü sporlarıyla ilgilendim; su kayağı ve yelkenden çok zevk aldım, uzun yıllar sonra Berfucuğum ile tekrar tenis oynadım, ayrıca her akşam Feyza,Işık ve Tankut'la 'king' masasına oturdum, her oyunda bayağı eğlendim. Özellikle "el almaz" oynarken 13 elin tamamını alarak tarihi bir rekora imza atan sevgili arkadaşım (ismi lazım değil) beni çok eğlendirdi sağolsun:)

Birçok adada olduğu gibi burada da trafik ters aktığı ve araçlarda direksiyon sağ tarafta olduğu için en güvenli yolu seçerek şoförlü bir taksi kiraladık ve birkaç gün adanın değişik yerlerini gezdik. Şoförümüz Jitan hem bize rehberlik etti hem de bazı turların organizasyonunda (sürat teknesi falan ayarlamada) yardımcı oldu. Bir gün Mauritius'un doğu yakasında bulunan 'Ile Aux Cerfs' adasına gittik, doğu tarafı biraz daha bakirdi (hatta bazı yerleri o kadar bakirdi ki tuvalet sorduğumuzda ada halkı "la naturel" diyerek bize çalıların arasını gösteriyordu!!).
Sürat teknesi ile ulaştığımız 'Ile Aux Cerfs' adasında önce bir şelaleye gittik, oradaki yemyeşil doğa gerçekten nefisti. Şelanenin dibine kadar tekneyle gidip sonra da kayalara falan tırmanarak şelalenin aktığı tatlı suda yüzdük, daha küçük bir şelalenin altında durup jakuzi etkisini hisseder gibi omuzlarımıza masaj yaptık. Işık'ın ısrarıyla hepimiz ilk defa böyle bir deneyim yaşadık, iyiki de bu tecrübeyi tatmışız, zira inanılmaz keyif aldık.
Aynı günün devamında mavi ve yeşilin her tonunu gördüğümüz denizde sürat teknesiyle suları yara yara, hoplaya zıplaya son sürat 'Ile Aux Cerfs' adasının beyaz kumlu plajına doğru ilerlerken 4 yaşındaki Cemo'nun "Allah baby" şeklindeki sevinç çığlıkları eşliğinde Can,Cem ve Gün ile birlikte biz de çocuklar gibi şendik:))

'Ile Aux Cerfs' adasından otelimize dönerken Mauritius'un başkenti Port Louis'e de uğradık. Waterfront denen liman kısmı oldukça modern görünümlüydü; bir alışveriş merkezi, restaurantlar, cafeler, hatta Casino bile vardı ama hemen arka sokaklar bayağı dökülüyordu.
Biz oradayken tam dolunay zamanıydı, o nedenle geceleri manzara harikaydı, gündüzleri ise dolunayın etkisiyle öğleden sonraları biraz sular çekiliyordu. Port Louis kadar büyük olmayan ama önemli bir ticaret merkezi olan Grand Baie bölgesi de sevimli bir sayfiye kasabasıydı, deniz kenarındaki Sunset cafe'de içtiğim frozen banana (buzlu muz suyu) da gayet güzeldi.

Başka bir gün de grupça "Coco d'Amour" isimli Catamaran'ı kiralayarak Mauritius'un 20 km kuzeyindeki küçük bir ada olan Ilot Gabriel (Gabriel Island)'a gittik. Yola çıktıktan kısa bir süre sonra bir anda etrafımızda onlarca yunus belirdi ve teknemizin hemen önünde bize dakikalarca eşlik ettiler, olağanüstü bir görüntüydü.
Yakınımızda bulunan küçük botlardan insanlar suya atlayıp maske ve snorkel ile yunusların suyun içindeki hallerini çok yakından izlediler. Ben de benzeri bir deneyimi Zanzibar'da yaşamıştım, suya atlar atlamaz 3 yunusla neredeyse burun buruna gelmiştim, ayrıca hemen altımda 15-20 tane yunus birbirleriyle oyunlar oynuyorlardı, anlatılamayacak kadar güzel bir andı. Bu sefer katamaranı durdurup suya atlamak aklımıza gelmedi nedense, basiretimiz bağlandı herhalde. Yine de okyanusun ortasında bize eşlik eden yunusları bu kadar yakından seyrederek seyahat etmek acayip zevkliydi. Bir başka keyif de yelken açıldıktan sonra iyice süratlenen katamaranın ön kısmında uzanıp dalgaların çarpmasıyla ıslana ıslana gitmekti.
Gabriel adası gerek denizi-kumu gerekse renkli mercanları ve tropikal balıkları ile cennet gibi bir yerdi. Yeni aldığım su altı kamerasıyla burada birçok deneme çekimi yapma şansı da buldum. Hatta bu çekimlerden birinde tipi piranhaya benzeyen meraklı bir balık türünün üyeleri tarafından çevremin sarılıp ağızlarını aça aça kameraya kadar sokulmaları karşısında biraz tırsarak olay mahallinden hızla uzaklaştığımı da itiraf etmeliyim:) Gabriel adasıyla ilgili hatırladığım bir başka ayrıntı da feci bir akıntı olmasıydı. O kadar ki katamaranımız kıyıya neredeyse 3-5 kulaç mesafede bir yerde demirlemesine rağmen akıntıya kapılıp sürüklenmemek için sahile zodiac botla çıktık. Kıyıda bol bol yüzdük, kumlarda yuvarlandık, artistik pozlar vererek değişik fotoğraf çekim teknikleri denedik. Sözün özü herşeyiyle süper bir gün geçirdik.

Bunlar dışında tatil boyunca grubumuzun kızları bol bol alışveriş yaparak Mauritius ekonomisine oldukça önemli bir katkıda bulundular doğrusu. İngilizce anlaşamadığımız satıcılarla bile Elif'in şahane Fransızcası sayesinde konuşup her türlü engeli aşarak özellikle el işi masa örtülerinden ve kaşmir kazaklardan falan bir hayli aldılar yani :) Ben oradayken yapmaya fırsat bulamadığım ama ilgilenenler için Mauritius'da denenebilecek önemli aktivitelerden birinin de büyük balık avcılığı (deep sea fishing) olduğunu söyleyeyim.

Bu gezimizin organizasyonunu yapan Pırıl'a da (Marmara Babil Travel) ayrıca özel bir teşekkür etmek isterim. Sayesinde hiçbir sorun yaşamadığımız çok keyifli ve harika bir tatil yapmış olduk.

Ben bayramda Mauritius'dayken aynı dönemde dünyanın farklı noktalarında bulunan sevgili arkadaşlarım Zurçin Küba Trinidad'da,Yeşim ve İlker de İsviçre Lozan'da beni anmışlar ve taa oralarda ismime özel hazırlanmış tabelaların resimlerini çekip yollamışlar sağolsunlar :):)

Bu yazıyla birlikte 2011'e veda ediyor ve hepinize mutlu yıllar diliyorum.
Gelecek yılın ilk yazısında sizlere Ocak ayında başlayacak olan yeni sezon dizileriyle ilgili bilgileri aktaracağım. Şimdilik sadece dizi dünyasından birkaç transfer haberini yazayım;
Show TV'de yayınlanan 'Muhteşem Yüzyıl', Kanal D'de izlediğimiz 'Bir Çocuk Sevdim' ve Türkmax'da oynayan 'Bir Kadın Bir Erkek' dizileri yeni yılla birlikte Star TV'ye geçiyor.
Yeni bölümlerinde Mehmet Günsür'ü de kadrosuna katacak olan Muhteşem Yüzyıl'ı 4 Ocak Çarşamba akşamı saat 20:00'de, bunca yıl 'Bir Kadın Bir Erkek' ismiyle seyrettiğimiz ve çok büyük bir yaratıcılık örneğiyle(!) ismi bundan sonra 'Bir Erkek Bir Kadın' olarak değiştirilen diziyi de 5 Ocak Perşembe'den itibaren Perşembe-Cuma-Cumartesi geceleri saat 23:00'de Star TV'de izlemeye başlayacağız.
Normalde Cuma akşamları yayınlanan 'Bir Çocuk Sevdim' dizisinin Star TV'ye geçtikten sonra yine aynı gün ve saatte mi ekranlara geleceği ise henüz belli değil.


Yeni haberlerle seneye görüşmek üzere hepinize çok mutlu,huzurlu,sağlıklı,keyifli,kazançlı,sevgi dolu,ayrıca bol gezili ve dizili bir 2012 diliyorum...

4 Aralık 2011 Pazar

Keşanlı Ali Destanı Oyunu Keyifle İzleniyor..


Biraz rötarlı da olsa bu yazımda 10 gün önce İrte ile birlikte gittiğimiz Maslak TİM'deki 'Keşanlı Ali Destanı' oyununun prömiyerinden bahsedeceğim. Öncelikle bu başarılı oyunun sahnelenmesi için emek verenlerden biri olan ve açılış gecesine bizi davet eden sevgili Aylin'e teşekkür ederek yazıma başlayayım. Haldun Taner'in ölümsüz eserinin Sadri Alışık Tiyatrosunun 15. yılı şerefine yeniden sahnelendiği ve yönetmenliğini Ahmet Mümtaz Taylan, başlıca rollerini Songül Öden,Yavuz Bingöl,Kerem Alışık, Mustafa Üstündağ ve Tuba Ünsal'ın üstlendiği bu oyunun ilk gecesine birçok ünlü isim de katıldı. Daha TİM'den içeriye adımımızı attığımız anda kameralar Paşhan Yılmazer'i görüntülüyordu, tam kapının girişinde röportaj yaptıkları için biz de mecburen kameraların önünden geçerek ilerlemek durumunda kaldık. Paşhan'ın bu kadar kısa boylu olduğunu bilmiyordum, şaşırdım açıkçası. Salona girerken bu kez fuaye alanında Selçuk Yöntem (Aşk-ı Memnu dizisinin Adnan beyi)  ile karşılaştık. Yerimize geçtiğimizde hemen önümüzde en ön sırada oturan Çolpan İlhan'ı ve bizimle aynı sırada olup birkaç koltuk ilerde oturan Azra Akın ve yanındaki Arzum Onan'ı gördük.
Azra at kuyruğu yaptığı saçları, sürekli gülümseyen yüzü ve kolsuz siyah bluzu ile çok güzel görünüyordu. Sanırım salondaki en uzun boylu ve en hoş kadındı. Oyunun ilk yarısı bittiğinde fuaye alanında bütün kafalar dönüp dönüp ona bakıyordu. Aman nazar değmesin, Azra Akın ve Kıvanç Tatlıtuğ birbirlerine çok yakışan bir çift gerçekten. 2 gün arayla katıldığım galalarda önce Kıvanç'ın ağbisi, sonra da kız arkadaşıyla aynı ortamda olup da Kıvanç'ı görememek ayrı bir şanssızlıktı tabii! Tiyatroya beraber geldiği bayan arkadaşının gitmesi gerekince Azra da onunla birlikte ayrıldı ve oyunun ikinci bölümünü izleyemedi. Bu arada yakında Azra'yı Show TV'de başlayacak olan 'Muck' isimli dizide şan öğretmeni rolüyle izleyeceğiz ve danstaki şahane performansından sonra sanırım sesini de dinleme imkanı bulacağız.
Salonda Azra Akın'ın yanında oturan Arzum Onan da kıvırcık saçları, sade makyajı ve kıyafeti ile çok hoş ve sempatik görünüyordu. Oyuna verilen arada da yerinden hiç kalkmadı ve yanındakilerle sohbet etti. Hemen arkamızdaki sırada Yücel Erten (Bitmeyen Şarkı dizisindeki Kadir Ağa) ve 3 koltuk yanımızda oyuncu Ayçin İnci Taylan (aynı zamanda yönetmen Ahmet Mümtaz Taylan'ın eşi) vardı. Acaba yanımızdaki koltukta kim oturacak diye beklerken Yılmaz Erdoğan çıkageldi. Oyunun ilk bölümüne bir arkadaşıyla beraber katılırken 2. perdenin başlamasına az bir süre kala eşi Belçim Bilgin Erdoğan ile elele geldiler ve bu kez Belçim Bilgin yanıma oturdu. O akşamdan 2 gün önce 'Dedemin İnsanları' filminin galasında da karşılaştığım Belçim Bilgin'i bu kez çok daha yakından görme ve konuşma şansım oldu. Son derece sempatik bir şekilde merhabalaşıp yerine oturdu, sonra sohbet etmeye başladık.
Nejat İşler ile birlikte başrol oynadığı Keşanlı Ali Destanı dizisinin Aralık ayının ilk haftasında başlayacağını ve bu proje nedeniyle çok heyecanlı olduğunu söyledi (İlgilenenler için dizinin ilk bölümü 10 Aralık Cumartesi akşamı saat 8'de Kanal D'de yayınlanacak). Belçim çok şeker ve güleryüzlü bir insan, oyun boyunca attığı kahkahaları da süperdi. Bu arada Yılmaz Erdoğan'ın da saçı sakalı birbirine karışmıştı, sakaldan neredeyse yüzü görülmeyecek bir durumdaydı. Sanırım Monica Bellucci, Beren Saat ve Belçim Bilgin ile birlikte oynadığı 'Gergedan'ın Son Şiiri' filminde canlandırdığı rol yüzünden böyle geziyor.

Ortamı bu kadar anlattıktan sonra biraz da oyundan bahsedeyim. Yaklaşık 40 kişinin rol aldığı 'Keşanlı Ali Destanı' oldukça güzel bir müzikal olmuş. Başrollerdeki oyuncuların hepsi başarılıydı ama özellikle 'Zilha' rolünde oynayan Songül Öden'i çok beğendim doğrusu. Daha önce 'Gümüş' dizisinde izlediğim, bu sezon da 'Umutsuz Ev Kadınları'nda rol alan Songül Öden'i tiyatro sahnesinde ilk kez seyrettim ve performansını harika buldum. Her ne kadar oyunun adı 'Keşanlı Ali' olsa da sanki Zilha rolüyle Songül Öden daha ön plana çıkıyor ve oyunu o sürüklüyor gibiydi. Hem köylü şivesiyle konuştu hem şarkı söyledi hem de komedi yaptı, gerçekten müthişti. Özellikle oyunun ikinci perdesinde insanları gülmekten kırdı geçirdi (köpek gezdirdiği bir sahne vardı ki süperdi). Bütün salonla birlikte Belçim Bilgin de Songül'ün muhteşem performansına kahkahalarla güldü ve sürekli alkışladı. Sahnede karşımda duran Zilha'yı yanımda oturan dizinin Zilha'sı ile birlikte izlemek de hoş bir tesadüftü doğrusu:) Bakalım bu rolü Belçim de Songül kadar başarıyla canlandırabilecek mi, bu hafta izleyip göreceğiz..

Bu arada diğer oyuncuların da hakkını yemeyeyim; Yavuz Bingöl de Keşanlı Ali rolünde bayağı başarılıydı, çok doğal ve hissederek oynadı, hatta dans ettiği bir sahnede hızlı figürler sergilerken kendinden geçip taktığı güneş gözlüğünü bile düşürdü ve sonra da üzerine basıp kırdı:) Kerem Alışık biraz daha geri planda kalan birkaç karakteri canlandırdı, özellikle sarhoş rolüyle dikkat çekti. Beni şaşırtan oyunculardan biri de şu anda Tövbeler Tövbesi dizisinde de oynayan Tuba Ünsal oldu açıkçası. Oyun boyunca 2 farklı karaktere bürünen Tuba Ünsal özellikle 'Madam Olga' rolünde acayip iyiydi. Aksanlı konuşması ve komik tavırları çok şekerdi. Madam Olga'nın Zilha'ya zerafet dersleri verdiği ve 'yatak odası sesiyle telefonda konuşma eğitimi' yaptırdığı sahnede gerek Songül gerekse Tuba'nın performansları tek kelimeyle şahaneydi, gülmekten koptuk (Bu arada Tuba Ünsal bir hayli zayıf, uzun boylu ve güzel bir kız, Songül Öden'i de TV ekranında göründüğünden daha hoş buldum). Mustafa Üstündağ da önemli rollerden birini gayet başarıyla canlandırdı. Songül Öden ile karşılıklı oynadıkları bir sahnede Songül'ün takma saçının yere düşmesi üzerine her iki oyuncu da son derece profesyonel davranarak hiçbir şey olmamış gibi doğaçlama rol yapmaya devam ettiler. Oyunun sonunda bütün salon tüm oyuncuları ayakta alkışladı. Kerem Alışık hem babası Sadri Alışık'ı anan hem de annesi Çolpan İlhan'a teşekkür eden duygusal bir konuşma yaptı. Gerek bu konuşmanın etkisi gerekse sergilediği performansa izleyicilerin olumlu tepkisi nedeniyle sevgilisi Songül Öden'in de gözleri doldu. Yavuz Bingöl'ün sahne arkası ekibini anons ettiği sırada heyecandan dekor-kostüm vb. sorumluların soyadlarını hatırlayamaması ve birini sahneye çağırmayı tamamen unutması üzerine 'ya onu bana söylemediniz' falan demesi de çok sempatikti ve salonda gülüşmelere neden oldu. Sonuç olarak herşeyiyle çok keyifli bir geceydi. Kesinlikle seyretmenizi tavsiye edebileceğim çok güzel, hareketli, müzikli ve eğlenceli bir oyundu, sadece biraz uzundu, saat 9'da başlayıp 12:30 civarında bitti. Böylece bir galanın daha sonuna gelindi.

Yazımı bitirirken 2 gün önce Ortaköy Esma Sultan Yalısı'nın önünde gördüğüm ünlülerden de biraz bahsedeyim. Ortaköy Starbucks'da otururken bir anda tam karşımdaki Esma Sultan'ın kapısında bir hareketlenme oldu ve kameralar Elle Style Awards gecesi için gelen konukları çekmeye başladı. Orada olduğum 15 dakika boyunca Burcu Esmersoy, Keremcem, Tülin Şahin ve eşi ile Tuba Büyüküstün ve Onur Saylak çiftini gördüm. Burcu Esmersoy kırmızı straplez elbisesiyle, Tülin Şahin de tek omzunu açıkta bırakan bakır renkli uzun elbisesiyle çok hoş görünüyordu. Keremcem de bordo ceketiyle pek şık ve yakışıklıydı. Bu ünlülerin hemen ardından Tuba Büyüküstün ve eşi Onur Saylak'ın beyaz Mercedes jeepi önümden geçti ve kapıya yanaştı. Her ikisi de arabadan iner inmez kameralar etraflarını sardı.
7 aylık hamile olan Tuba göğüs dekolteli kırmızı saten bir elbise ve üzerine siyah bir palto giymişti, karnı burnunda olmasına rağmen yine çok güzel ve alımlıydı. Arkadan topladığı saçları, makyajı, şıklığı ve zerafeti ile bugüne kadar gördüğüm en güzel hamile kesinlikle Tuba! Onur Saylak da siyah takım elbisesinin içinde oldukça şıktı. Her ikisi de gayet keyifli ve mutlu görünüyorlardı ve sürekli çevrelerine gülümsüyorlardı. Bu yıl Elle Style en iyi kadın oyuncu ödülünü kazanan Tuba'yı tebrik ediyor ve ikiz bebeklerini sağlıklı bir şekilde dünyaya getirmesini diliyorum. Ayrıca doğumdan sonra en kısa zamanda ekranlara dönmesini de ümit ediyorum.

Bu yazımı artık burada bitiriyor ve ilk fırsatta Ayın Mekanı olarak 'Mauritius' yazısını yayınlamayı hedefliyorum. Şimdilik hoşçakalın...

26 Kasım 2011 Cumartesi

Dedemin İnsanları Filminin Galası Ünlüler Geçidini Aratmıyor..

Son yazımda belirttiğim gibi aslında bu ayki ilk yazımı Ayın Mekanı'na ayırmıştım ve hatta yazıyı yazmaya da başlamıştım ama daha yazıyı bitiremeden araya giren galalar nedeniyle gezi yazımı biraz erteleyip bu yazıda size 'Dedemin İnsanları' filminden ve gala gecesi gözlemlerimden bahsetmek istiyorum. Ama merak etmeyin, Mauritius'u anlatacağım 'Ayın Mekanı' yazımı da ilk fırsatta yayınlamaya çalışacağım.

Şimdi gelelim gala gecesi yaşananlara;
Çarşamba akşamı Lütfi Kırdar Kongre Merkezinde yapılan Çağan Irmak'ın son filmi Dedemin İnsanları'nın galasına İrte,Ayşegül,Nilü ve Ebru ile birlikte gittik. Çağan Irmak'ın, mübadele yıllarında Girit’ten Türkiye’ye göçe zorlanan dedesinin hikayesini anlattığı bu filmde dede-torun diyaloglarıyla 3 kuşağın yaşamından kesitleri izledik. Topraklarından zorla koparılan insanların ötekileştirildiği, buradan gidenlere ‘Türk tohumu’, oradan gelenlere ‘Yunan gavuru’ denildiği bir ortamda kendilerini her iki yakaya da tam ait hissedemeyen insanların öyküsünü ve ihtilal sürecinin etkilerini gayet başarılı şekilde aktaran filmde Çetin Tekindor,Yiğit Özşener,Gökçe Bahadır,Hümeyra,Sacide Taşaner,Mert Fırat,Ezgi Mola,Zafer Algöz ve Ünal Silver gibi oyuncuların yanısıra Durukan Çelikkaya gibi çocuk oyuncular da vardı.
Başta Çetin Tekindor olmak üzere böyle güçlü bir oyuncu kadrosunun zaten harika bir iş çıkarması benim açımdan hiç şaşırtıcı olmadı ama asıl sürpriz çocuk oyuncuların performansıydı doğrusu; Ozan ve Tahsin rolündeki ufaklıklar tek kelimeyle şahaneydiler. O kadar doğal ve profesyonelce oynamışlar ki bravo vallahi. Zaten Çağan Irmak bütün gece boyunca her iki çocuk yıldızı da yanından hiç ayırmadı, filmin başında yaptığı kısa konuşmada ve kameralara verdiği tüm röportajlarda küçükler kollarının altındaydı. Filmden sonra salondan çıkarken yanımdan geçen 'torun Ozan' rolündeki Durukan'ın elini ve yanaklarını sıkıp tebrik ettim, 'aferin,harikaydın,hatta en güzel sen oynamışsın' falan dedim, çocuk utangaç bir tavırla gülümseyip yere baktı, papyonu ve takım elbisesiyle nasıl şeker bir şeydi görmeniz lazımdı:)

Dedemin İnsanları son derece güzel, naif ve keyifli bir film; ağlatırken güldüren,aynı zamanda düşündüren cinsten. Ege insanının sıcaklığını ve şivesini bütün oyuncular çok başarılı şekilde yansıtmışlar. Kullanılan bazı deyimler oldukça komik(özellikle 'metafor'un anlamı ile ilgili kurulan cümlelere bayıldım),küfürler bile kulağımıza sempatik geldi. Bu film Çağan Irmak'ın benim için fenomen olan 'Babam ve Oğlum' filmi kadar ağlatmıyor kesinlikle. İzlediğim Türk filmleri içinde en çok etkisinde kaldığım Babam ve Oğlum'u seyrederken ağlamaktan gözlerim şişmişti ve film bittikten sonra uzun bir süre kendime gelememiştim. Bu film ise başta güldürüyor, sonlara doğru ağlatıyor. Bir Çağan Irmak klasiği olarak gerek konusu, gerekse çekim kalitesi ve oyunculukları ile yine çok etkileyici ve kesinlikle izlenmesi gereken bir film. Fragmanı aşağıdaki linkte..
http://www.youtube.com/watch?v=Q9Gc4F0S1og

Filme dair yorumlarımdan sonra biraz da geceden notları aktarayım;
Film gösteriminden önce bir kokteyl vardı. Kapıdan girerken ilk olarak Ali Sunal'ı, hemen ardından Mert Fırat'ı gördük (Mert Fırat koyu renk takım elbisesinin içinde mor gömleği ve siyah kravatı ile pek şıktı). Kokteyl alanında ilerlerken bir anda kameraların çekim yaptığı Cansel Elçin'e rastladık. Galada Cansel'i görmek benim için hoş bir sürpriz oldu (Tuba Büyüküstün'ün 'Yüreğine Sor' filminin galasında da görmüştüm onu). Yalnız bu kez sakallı haliyle çıktı karşıma, yine gayet sempatik ve yakışıklıydı ama sanırım ben Cansel'in Gönülçelen'deki sakalsız Murat Hoca tarzını daha çok beğeniyorum. Bu arada merak edenler için Cansel boylu poslu ve ince yapılı, ayrıca o gece galaya yalnız gelmişti, yanında kız arkadaşı yoktu.

Kokteyl alanında filmin oyuncularının çoğunu gördük, sadece Çetin Tekindor'a rastlayamadık. Sanırım Çetin Tekindor galaya gelmemişti, zira ne filmden önceki kokteylde ne de filmin gösterildiği salonda kendisini göremedik. Başrol oyuncusu olarak galaya gelmemesi garip bir durum, sebebini merak ettim açıkçası? Filmin oyuncuları dışında birçok dizi oyuncusu da galadaydı. Bu filmin yapımcılarından biri Ay Yapım olduğu için onun dizilerinin (Fatmagül'ün Suçu Ne?,Kuzey ve Güney,Ezel) oyuncularının davetli olabileceğini öngörüyordum. Nitekim beklediğim gibi Beren Saat ve kankası Belçim Bilgin Erdoğan da galaya geldiler. Filmin başlamasına çok az bir zaman kala salona giren Beren ve Belçim etraftakilere gülücükler saçarak ve gördükleri sanatçı arkadaşlarıyla kucaklaşarak yerlerine doğru ilerlediler. Beren siyahlar içinde yine çok güzel ve şekerdi, Belçim de öyle.
Film biter bitmez bütün kameralar bu ikilinin oturduğu yere hücum etti, ama röportaj vermeye pek hevesli gibi değillerdi. Salondan çıkarlarken hemen arkalarındaydım, sağdan soldan sürekli çekim yapılıyordu, inşallah onlarla birlikte magazin programlarında ben de boy göstermem :)) Beren'in çok yakınındayken farkettim ki aslında oldukça zayıf ve çıtı pıtı bir tip, öyle pek boylu poslu değil, cildi de biraz pütürlü gibiydi ama yüzü çok hoştu ve özellikle gülen gözleri çok güzeldi.
Bana twitter'dan gelen mesajlarda sorulan bir soruya yanıt olarak Beren-Belçim-Cansel üçlüsü galaya birlikte gelmediler (Cansel onlardan çok daha erken gelmişti),sadece üçü bir ara ayak üstü sohbet ettiler. Beren'in son günlerdeki bir diğer yakın arkadaşı Esra Dermancıoğlu (Fatmagül'deki Mukaddes yenge) de Beren ve Belçim'in hemen ardından salona girdi,ekranda göründüğünden daha zayıf ve güleryüzlü olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca dizinin Meltem'i Seda Güven'i çok zarif ve güzel buldum. Rıza Kocaoğlu(Kuzey ve Güney'deki pazarcı Ali), Barış Falay(Ezel'deki Kerpeten Ali), Arzu Gamze Kılınç(Gönülçelen'de Hasret'in annesi, Bir Çocuk Sevdim'de Mine'nin teyzesi rolünde oynayan Arzu hanım oynadığı rollerin aksine çok gençmiş, ayrıca bayağı ufak tefekmiş) ve daha birçok yardımcı oyuncu oradaydı. Bade İşçil(Kuzey ve Güney'deki Banu) da galadaymış ama maalesef Bade'yi ben göremedim, arkadaşlarım görmüş ve çok hoş olduğunu söylediler. Bütün bu oyuncuların yanısıra bizim gözlerimiz Kıvanç Tatlıtuğ'u aradı tabii ki ama ne yazık ki gelmedi. Onun yerine Kıvanç'ın gerçek hayattaki abisi galadaydı. Ayrıca Ay Yapım'ın patronu Kerem Çatay da gelmişti.Bu arada Kerem bey de gayet uzun boylu ve karizmatikmiş, gri bir takım elbisenin içinde bir hayli havalı duruyordu.Filmin oyuncularından Gökçe Bahadır tek omzunu açıkta bırakan kırmızı elbisesi ile çok uzaklardan bile dikkat çekiyordu.

Dizi oyuncuları dışında Metin Uca, Emel Sayın, Oylum Talu(ve erkek arkadaşı) da galada gözümüze çarpan ünlüler arasındaydı.Geçmiş yıllardan hem Emel Sayın hem de Metin Uca ile tanışıklığım ve çok hoş anılarım var, onları görünce aklıma geldi, sizlerle de paylaşayım; 2 sene önce bir şirket aktivitemize katılan Metin Uca ile bir hayli sohbet etmiş ve akşam grupça yemek yiyip birlikte Fenerbahçe maçı izlemiştik. Çok hoşsohbet ve tatlı bir insan. Aynı şekilde yıllar önce bir toplantımızda sahne alan Emel Sayın'ın şarkı söylerken ayakkabısının topuğu kırılınca benim olduğum masaya gelip yanıma oturmuştu ve yardımcısı diğer ayakkabısını getirene kadar elime bir peçete tutuşturup makyajının akan kısımları varsa silmemi rica etmişti.Aramızdaki bu ilk sıcak diyalogdan 10-15 dak.sonra beni sahneye çıkarıp şarkıyı birlikte okumamızı önerdi(ne alakaysa??),ama o gün sesim çok kısık olduğu için şarkıya eşlik edemeyeceğimi belirttim (yoksa şahane okurdum yani!!), şansıma tam o esnada sahneye peçeteyle bir not iletildi,arkadaşlardan biri Emel hanım için bir şiir yazmış,"madem şarkı söyleyemeyeceksin bari bu şiiri oku" dedi.
Biz sahnede elele tutuşmuş vaziyette ben peçetedeki şiiri okudum (o gece şansım peçetelerden yana bir hayli açıktı anlayacağınız).Gecenin sonunda millet benden imza istiyordu.Hikaye burada bitti zannediyorsanız yanılıyorsunuz, zira ertesi sabah İstanbul'a dönmek üzere uçağa bindiğimde Emel hanım ilk sırada oturuyordu ve beni görür görmez çok şeker bir tavırla hemen yanına oturttu, elimi ellerinin arasına aldı ve biz o şekilde bayağı bir sohbet ettik. Doktor olduğumu duyunca daha da ilgisini çekti ve "ay bilseydim sana dün akşam daha çok ilgi gösterirdim" falan dedi, ben de "yok canım,çok teşekkürler,zaten yeterince ilgilendiniz!!" diye cevap verdim. İşin komiği biz bu şekilde elele, güle oynaya sohbet ederken uçağa binen arkadaşlarımın bu sahne karşısında gözleri büyümüş vaziyette yanımızdan geçmeleriydi. Zira uçağın yarısından fazlası bizim şirkettendi ve o gün sanırım arkadaşlarımın çoğu beni Emel Sayın'ın yakın bir akrabası falan zannettiler. Emel hanım gerçekten çok zarif, sıcakkanlı ve güleryüzlü bir insan. Galada da siyah elbisesinin içinde her zamanki zerafetiyle sürekli çevresine gülümsüyordu.

Bu galanın bir diğer özelliği gelirinin Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı’na bağışlanmış olmasıydı.Filmin gala geliriyle bin çocuğun bir yıllık eğitimine destek verilecek. Bu duyarlı davranışlarından dolayı galaya sponsor olan herkese ve özellikle sevgili Ebru Özdemir'e çok teşekkürler ve tebrikler..

Oldukça keyifli geçen bir akşamın ardından arabamı almak üzere otoparkta ödeme yaparken karşılaştığım Mert Fırat'a da tebriklerimi iletip geceyi noktaladım. Bu yazıma da burada nokta koyarken dün akşam katıldığım 'Keşanlı Ali Destanı' oyununun açılış gecesiyle ilgili yazımı da birkaç gün içinde yayınlayacağımı duyurarak sizlere şimdilik veda edeyim...

16 Ekim 2011 Pazar

Kuzey Güney Fırtınası Esiyor...

Yaklaşık 1,5 aylık bir aranın ardından tekrar merhabalar. Yoğun iş tempom nedeniyle bu aralar maalesef pek sık yazamıyorum, onun yerine twitter'dan kısa kısa güncellemeler yapmaya çalışıyorum, takip etmek isteyenler için twitter adresim; ChiChiYcl.
Yazıların arası uzadıkça yazacak şeyler birikiyor ve maalesef yazılar da çok uzun oluyor. Haliyle bu yazı da bayağı uzun oldu, şimdiden herkesi uyarayım. Bir önceki yazımda yeni sezon dizileriyle ilgili detaylı bilgiler yazmıştım, bu yazımda da bu dizilerle ilgili izlenimlerimi ve yorumlarımı yazacağım.

Tahmin edebileceğiniz gibi yazıma 'Kuzey Güney' ile başlıyorum. Zaten 6 aydır beklediğim ve daha önceki birkaç yazımda da dile getirdiğim gibi bu sezonun en ses getiren dizisi  'Kuzey Güney'oldu. Yıllar önce keşfettiğim Kıvanç Tatlıtuğ'a olan hayranlığımı bilmeyen yoktur, beni tanımayan ama yazılarımı takip edenler de bunu muhtemelen anlamışlardır. Dolayısıyla Kıvanç beni yine yanıltmadı ve bu dizide de parlaması benim için hiç sürpriz olmadı açıkçası. Ama daha önce Kıvanç'daki cevherin yeterince farkına varamamış olanlara bu diziyle beraber bir aydınlanma hali geldi. Çevremdeki herkes benden daha çok Kıvanç konuşur oldu; 'Vay efendim, Kıvanç ne yakışıklıymış, taş gibiymiş, adamın üçgen vücudu ve baklavaları ne şahaneymiş, soyadını Kaslıtuğ olarak değiştirmeliymiş, bakışları-duruşu ne karizmatikmiş, oyunculuğunu da çok geliştirmiş, yaptığı taklitler ne şekermiş, erkekler ikiye ayrılırmış;Kıvanç ve diğerleri, Tanrı Kıvanç'ı yaratmış, diğer erkeklere de ne haliniz varsa görün demiş' falan filan:)
Kıvanç için daha önce birkaç kez dile getirdiğim şu söz herşeyi özetliyor sanırım; 'Tanrının bitirme tezi!!'. Hakikaten özene bezene yaratmış, Allah onu tüm sevenlerine bağışlasın.
Sevenleri demişken Azra Akın ve Kıvanç ile ilgili basında hergün 'ayrıldılar,barıştılar' tarzı haberler yer alıyor, ama ne Kıvanç ne de Azra bu konuda herhangi bir açıklama yapmıyor. Sanırım geçmişteki tecrübeleri nedeniyle bu şekilde davranıyorlar ve bence en iyisini yapıyorlar. Ben şahsen ayrıldıklarını düşünmüyorum, zira dün birlikte yemek yediklerini görenler var. Ben de birkaç kez ikisini birlikte görmüştüm ve hangisine bakacağımı şaşırmıştım, her ikisi de o kadar güzel ve göz alıcıydı. Bizim Brad-Angelina'mız olan ve birbirlerine çok yakışan bir çift, inşallah ayrılmazlar.

Bu arada Kıvanç 'Kuzey Güney' dizisi dışında 2 ayrı reklam filmiyle de bu aralar çok gündemde; Bunlardan Mavi için çekilen filmde hapşuran kız arkadaşına 'Çok sev' diyor ya işte orada milletin içi gidiyor ve 'Ah canım,biz seni çok severiz, sen de gör inşallah' diye düşünüyor:) Henüz reklamı izlememiş olanlar aşağıdaki linki tıklayabilirler.
http://www.youtube.com/watch?v=9FZw9a215iw

Diğeri de TW Steel saatlerinin Kıvanç Tatlıtuğ için özel olarak tasarladığı ve tüm dünyada "Kivanc Tatlitug Special Edition" adıyla satışa sunulan saatin tanıtım filmi. İlk kez bir Türk starın adına çıkarılan bir ürün olan ve Kıvanç'ın gözlerinden esinlenerek mavi renkte dizayn edilen saatin Kıvanç'ın sesiyle İngilizce tanıtılan kamera arkası filmini de aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.
http://www.youtube.com/watch?v=cJErjX5szmA

Kıvanç ile ilgili bu kadar yorumdan sonra gelelim diziyle ilgili düşüncelerime; 'Kuzey Güney' gayet güzel bir senaryosu/kurgusu olan, karakterlerin inişli çıkışlı ruh halleri iyi oyunculuklarla son derece başarılı yansıtılan, heyecanlı ve sürükleyici bir dizi. Kıvanç dışında Buğra Gülsoy da çok doğru bir seçim. Sadece başroldeki Cemre rolünü oynayan Öykü Karayel'e pek alışamadım doğrusu. 6 bölümdür ön yargısızca izlemeye ve kendisine alışmaya çalışıyorum ama yok yani olmuyor, olmuyor!! Acımasızca eleştirmek istemiyorum ve ilerde beni yanıltıp utandırmasını ümit ediyorum ama bu kadar iddialı bir dizinin başrol kadın oyuncusu olmak için bence oldukça yetersiz ve donuk; gerek fiziği gerekse ağız yapısı ve ses tonu pek iyi değil, ay hele ağlayınca gerçekten feci oluyor. Sadece gözleri güzel olan bir kız, kısaca Kıvanç'ın karşısına pek olmamış yani. Sanırım birçok insan da benimle aynı görüşte; zira sanal alem bu konudaki benzer yorumlarla dolu, çoğunluk Öykü'ye pek ısınamamış durumda. Hatta bu kız yüzünden kardeşlerin birbirine düşmesini inandırıcı bulmadığını ve o nedenle de diziyi izlemediğini belirtenler bile var. Bu durum da dizinin ratinglerini olumsuz etkiliyor. Tamam kızın canlandırdığı Cemre karakteri de pek sevimli sayılmaz, hatta biraz itici bir tip ama yine de eğer Öykü Karayel beğenilseydi herkes Cemre'ye de bir şekilde alışırdı diye düşünüyorum.(Bunun en güzel örneği Hürrem Sultanı canlandıran Meryem Uzerli bence. Entrika kraliçesi Hürrem rolünü oynamasına rağmen millet Meryem'e bayıldı mesela). İlk defa sevdiğim bir dizide başrol kadın ve erkek karakterlerin uyumunu hiç hissedemedim, o nedenle de kavuşup kavuşamamalarını pek umursamıyorum şahsen, hatta size birşey itiraf edeyim; sanırım Bade İşçil'in(dizideki zengin kız Banu'nun) tarafını tutuyor ve oyumu Kuzey'in Banu ile birlikte olmasından yana kullanıyorum. Ahh ahh, bu dizide Kıvanç'la birlikte Tuba veya Beren gibi biri başrol oynasaydı da siz o zaman uyumu görseydiniz, dizinin tadından yenmezdi, ortalık sallanırdı vallahi..Neyse artık, yapacak birşey yok, mevcut kadro ile mutlu olmaya çalışacağız. Dizide bu hafta oldukça heyecanlı olaylar olacak gibi, yeni bölümün fragmanını aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz..
http://www.youtube.com/watch?v=UB814t9Kro0

Bu seneki en favori dizim olan 'Kuzey Güney' ile ilgili görüşlerimi belirttikten sonra şimdi de merakla beklenen haftalık dizi tercih listemi ve bunlarla ilgili yorumlarımı paylaşayım. (Listenin kalabalıklığını görünce şaşırmayın. Tabii ki her akşam evde oturup dizi izlemiyorum, kayıt cihazları sağolsun. İş ve seyahat tempomdan fırsat buldukça ve evde oldukça dizileri izlemeye çalışıyorum, üstelik özetsiz ve reklamsız seyrettiğim için bir dizi süresinde birkaç dizi birden izleyebiliyorum. Ayrıca bazı diziler çok yavaş ilerlediği için 3-4 bölümde bir izlediğimde de konuyu genel hatlarıyla kavrıyorum);

Pazartesi: Yalancı Bahar-Star (saat 20:00). (Alternatif olarak aynı saatte ATV'de yayınlanan Al Yazmalım'ı da kaydedip izlemeye çalışıyorum, o da çok şeker ve naif bir dizi. Ayrıca eğer denk gelirsem Show TV'de saat 22:30'da yayınlanan Sensiz Olmaz'ı da ara sıra seyrediyorum. Bu dizilerin oyuncuları ve konuları ile ilgili bilgiyi bir önceki yazımda yazmıştım). Dizi rekabetinin en yoğun yaşandığı ve aynı akşam 9-10 tane dizinin birden yayınlandığı Pazartesileri benim ilk tercihim Cansel Elçin ve Fahriye Evcen'in başrol oynadığı "Yalancı Bahar" dizisi. Her ne kadar bu kıyasıya rekabette dizinin reytingleri son haftalarda pek parlak gitmese de ben bu diziyi seviyorum ve inşallah bitmez diyorum. Zira Star TV'nin satılmasının ardından son birkaç bölümde ratingleri de düşük olan bu dizinin 3 hafta sonra (9.bölümde) final yapacağı konuşuluyor. Cansel bu dizide kötü bir karakteri canlandırmasına rağmen yine de çok sevimli ve rolünü oldukça başarıyla oynuyor. Gönülçelen'de canlandırdığı Murat hocanın karizmatik sesinden sonra bu dizide kendi sesini kullanması bazı kişiler tarafından yadırganmasına rağmen ben daha önceden gerçek sesini bildiğim için bana pek garip gelmedi. Fahriye de çok hoş bir kız ve oynadığı karakterin içinde bulunduğu çıkmazı gayet iyi yansıtıyor. Dizi son derece heyecanlı ve hızlı bir tempoyla ilerliyor. Ama inşallah bu dizi de yakında tarih olmaz:(

Salı: Boş (Zaten Türkiye'nin büyük bölümü 'Öyle Bir Geçer Zaman ki'yi izliyor, ben seyretmesem de olur diye düşüyorum ve ağlak dizileri pek tercih etmediğimi de yineliyorum)

Çarşamba: Kuzey Güney-Kanal D (saat 20:00) (aynı saatte Show TV'de yayınlanan Muhteşem Yüzyıl'ı da kaydediyorum ve onu da izliyorum). Keşke bu iddialı 2 dizi aynı saatte yayınlanmasaydı, zira ikisini de seyretmek isteyen birçok izleyici var ve maalesef her iki dizinin de tekrarı olmadığı için sadece birini tercih etmek durumunda kalıyorlar. Burak Özçivit'in kendisine cuk oturmuş olan Malkoçoğlu rolüyle Muhteşem Yüzyıl'a katılmasının ardından birkaç ay içinde Mehmet Günsur'un da dizi kadrosuna dahil olmasından sonra seyirci açısından seçim yapmak iyice zorlaşacak.

Perşembe: Fatmagül'ün Suçu Ne?-Kanal D (saat 20:00). Fatmagül'ün Suçu Ne dizisinin 2.sezonu biraz bayık başladı açıkçası. İlk birkaç bölüm oldukça durağan ve heyecansızdı. Bu dizinin senaristleri aynı zamanda 'Kuzey Güney' dizisinin senaryosunu da yazdıkları için sezon başında sanırım diğer diziye biraz daha ağırlık vermişler ve Fatmagül 'Kuzey Güney'in gölgesinde kalmış gibi hissettim. Neyse ki son birkaç bölümü daha iyiydi, umarım bundan sonra da heyecanını devam ettirir. Zira bu dizinin de Ezel ve Gönülçelen'de olduğu gibi 2. sezonunda tempo düşüklüğü yaşamasını istemem doğrusu. Kerim'in hapisten çıkmasıyla birlikte şimdi bütün izleyenler Fatmagül ile Kerim'in kavuşacağı anı bekliyorlar. Hatta Seda Sayan bile bu konuya bayağı takmış olacak ki 'Ay bu Kerim Fatmagül'ü ne zaman öpecek? Dert sahibi oldum be..' diye twitter'a yazmış! Bu haftaki bölümde Kerim, Seda ablasının derdine çare olmak için Fatmagül'ü öpmeye çalıştı ama tokadı da yedi! Gelecek bölümün tüyolarına göre tokattan sonra Kerim Fatmagül'den boşanmak isteyecekmiş, ama Fatmagül Kerim'e ayrılmak istemediğini ve o gelinliği giymek istediğini söyleyecekmiş. Hadi bakalım hayırlısı. Yeni bölüm fragmanı aşağıdaki linkte..
http://www.youtube.com/watch?v=BkYTy-jnteE

Cuma: Bir Çocuk Sevdim- Kanal D (saat 20:00).(Alternatif olarak aynı saatte Show TV'de yayınlanan "Adını Feriha Koydum"u da ara sıra izliyorum). Bir Çocuk Sevdim dizisi biraz dram ağırlıklı olmakla birlikte oyunculuklar açısından oldukça başarılı. Özellikle Çetin Tekindor harikalar yaratıyor, Bülent İnal da çok iyi. Bu dizinin başrol kadın oyuncusu olan Gülcan Aslan da daha yolun başında olmasına rağmen bayağı başarılı, özellikle ağladığı sahneleri çok gerçekçi oynuyor. Tomris Giritlioğlu tarafından keşfedilen ve ilk olarak geçen sene yayınlanan ama kısa ömürlü olan 'Herşeye Rağmen' dizisiyle tanınan Gülcan'ın önümüzdeki yıllarda Türk dizi sektöründe adından sıkça söz edilen bayan oyuncular arasına gireceğini düşünüyorum şahsen, zira hem güzel hem de iyi oyuncu.

"Adını Feriha Koydum" dizisinde Hazal Kaya'nın oynadığı kapıcı kızı Feriha'ya aşık olan zengin ve yakışıklı Emir'i canlandıran Çağatay Ulusoy genç kızların yeni gözdesi. Gerçi Feriha'nın kapıcı kızı olduğunu öğrenmesiyle birlikte bu aralar kişilik değiştiren ve kendisine söylenen yalanın intikamını almak için herkesi hayal kırıklığına uğratan davranışlar sergileyen Emir'e bugünlerde millet sinir olsa da Çağatay'ın önlenemez yükselişi sürüyor. Geçen yıl Best Model of Turkey yarışmasında birinci olduğunda yakışıklılığıyla dikkatimizi çeken ve hemen ardından “Adını Feriha Koydum” dizisine başlayan Çağatay ilk sinema filmiyle de bu ay sonunda görücüye çıkıyor. Başrollerini Engin Altan Düzyatan, Özge Özpirinççi ve Hande Subaşı ile paylaştıkları, Türk Hava Kuvvetleri'nin 100. kuruluş yılı şerefine çekilen “Anadolu Kartalları” filmi 28 Ekim'de vizyona giriyor. Filmin fragmanını aşağıdaki linkten izleyebilirsiniz.
http://www.youtube.com/watch?v=OeDu2gaAzXs

Cumartesi: İffet- Star (saat 20:00). Deniz Çakır ve İbrahim Çelikkol'un başrolü paylaştığı bu diziyi de beğendim. Aslında konu yine sinir bozucu; namus derdi yüzünden baba baskısıyla büyüyen İffet'in aşık olduğu adamın tecavüzü (hani şu meşhur arabanın camına sıkıştırılarak yapılan tecavüz) sonrası hamile kalması ve Cemil ile evlenme planları yaparken parasızlık yüzünden Cemil'in İffet'i terkedip Taksi durağı sahibi patronunun kızı (üstelik İffet'in en yakın arkadaşlarından biri) ile evlenmeye hazırlanması, bu arada İffet'in hamile kaldığını öğrenen babasının İffet'i feci şekilde dövmesi sonucu çocuğunu düşürmesi ve evinde hizmetçi olarak çalıştığı patronu tarafından İffet'e kol kanat gerilmesi dizinin şu ana kadar gösterilen bölümlerinin kısa bir özeti. Oyunculuklar bu dizide de oldukça başarılı, özellikle Deniz Çakır'ı bayağı beğendim doğrusu. Yaprak Dökümü dizisinde kötü bir kadını canlandırıp bir hayli ses getiren ama ben bir kez bile bu diziyi izlemediğim için oyunculuğu hakkında sadece 'Ya Sonra' filmindeki performansı ile fikir sahibi olduğum Deniz Çakır bu diziyle oldukça konuşulur bence. Ayrıca İbrahim Çelikkol da yakışıklı ve iyi rol yapan bir oyuncu, başrollerin birbirleriyle uyumu da güzel (setten gelen dedikodular doğruysa özel hayatlarında da bir hayli uyumlularmış)! Dizide Zuhal Olcay ve Mahir Günşiray gibi önemli oyuncuların olması da ek bir katkı sağlıyor.

Pazar: Ay Tutulması- Star (saat:20:00). Bu dizinin konusunu bir önceki yazımda belirtmiştim. Dizi halen güzel gidiyor, reytingleri de fena değil. Tek sorun Star'ın Doğan grubundan Doğuş grubuna satış işleminden sonra bu dizinin akibetinin de soru işaretli olması. Zira yapımcılığını D productions üstleniyor. Dolayısıyla Kanal D'ye mi transfer olur, yoksa ne olur henüz belli değil..

Dizi izlemek istemeyenler için alternatif olarak Acun Ilıcalı'nın Show TV'deki 3 ayrı yarışma programı da dikkate değer. Acun resmen reyting makinası gibi, her programı mutlaka ilk 2'de. Show TV'nin neredeyse yarısını sırtlamış sanki;
- "O Ses Türkiye", Pazartesi saat 20:00'de; Murat Boz, Hülya Avşar, Hadise ve Mustafa Sandal'dan oluşan jüri üyelerinin kendi ekiplerine seçtikleri şarkıcı adaylarının yarışacağı program
- "Yetenek Sizsiniz Türkiye", Cumartesi saat 20:00'de; Geçen yılki jüri kadrosundan Hülya Avşar ve Acun Ilıcalı ile birlikte Ali Taran'ın yerine  Sergen ile yola devam eden yetenek yarışması (tabii ki Ali Taran'ın zekice yaptığı ince esprileri Sergen'de bulmayı beklemeyin)
- "Yok Böyle Dans", Pazar saat 20:00'de; Geçen sene Azra Akın'ın birinci olduğu dans yarışmasında, Azra bu kez jüri koltuğunda Acun Ilıcalı, Tan Sağtürk ve Sait Sökmen ile birlikte jüri üyeliği yapacak. Sunuculuğunu Burcu Esmersoy'un üstleneceği bu yılki programda yarışmacılar arasında Nez, Aşkın Nur Yengi, Özge Ulusoy, İvana Sert, Özlem Yıldız, Helin Avşar, İlhan Mansız, Hakan Peker, Alp Kırşan, Altay, Cem Ceminay gibi isimler var. Bu akşam yayınlanacak olan ilk bölümüne Adriana Lima da konuk olacak, hem jüri üyeliği yapacak hem de dans edecek.

Gelelim dizi alemindeki son gelişmelere;
Bir önceki yazımda belirttiğim gibi bu kadar çok dizinin birden ömrünü sürdüremeyeceği pek aşikardı, zira yeni sezonla birlikte bir haftada 11 kanalda 94 dizi yayınlanıyor ve 10 dizi daha başlama hazırlığında, şaka gibi yani!! Eee doğal olarak beklenen son gerçekleşti ve daha şimdiden yaprak dökümü başladı. İlk fire veren kanal yine ATV oldu ve 3 dizisini birden bitirme kararı aldı. 'Reis', 'Seni Bana Yazmışlar' ve 'Kurşun Bilal' bu yıl ATV'nin ilk kurbanları oldu, bakalım sırada hangi dizileri var. Hatırlayacağınız gibi geçen seneki birçok yazımda ATV'nin yayın politikasını eleştirmiş ve 'Dizi ATV'de izlenir' sloganının aksine 'Dizi ATV'de katledilir' diye yazmıştım. Aynı yanlışlar bu sezon da devam ediyor ne yazık ki. Geçen sene de sevdiğimiz dizilerin habire ya gününü ya saatini değiştirip ya da tamamen bitirip bizi kanser etmişlerdi. Allahtan bu yıl ATV'de takip ettiğim pek dizi yok da kafam rahat. Sadece ara sıra 'Al Yazmalım'ı seyrediyorum, o da zaten kanalın şu andaki en sağlam dizisi.

Topun ağzındaki bir diğer dizi olan "Bir Günah Gibi" geçen hafta Perşembe günü ATV'de başladı ama reytingleri çok kötü olunca daha 2.bölümünde gün değiştirip Cuma akşamı saat 22:30'a alındı. Ancak maalesef reytingler yine çok feci geldi, dolayısıyla pek şansı olduğunu düşünmüyorum ve bu diziye de yazık olacak gibi hissediyorum :(

Başrollerini Songül Öden, Bennu Yıldırımlar, Ceyda Düvenci, Evrim Solmaz, Özge Özder ve Serhat Tutumluer'in paylaştığı "Umutsuz Ev Kadınları", Pazar akşamları saat 20:00'de Kanal D'de yayınlanmaya başladı ve oldukça iyi ratingler alarak gün birincisi oldu.

Kurtlar Vadisi Pusu, bu yıl ATV'den TNT kanalına transfer oldu ve yeni sezonda yine Perşembe akşamları saat 20:00'de yayınlanmaya başladı.

Başrollerinde Emre Kızılırmak, Özlem Yılmaz ve Burcu Esmersoy'un oynadığı 'Dedektif Memoli' dizisi  TNT'de Cuma akşamları saat 20:00'de yayınlanmaya başladı. Ama ratingleri hiç de iyi gitmiyor.

"Behzat Ç" dizisi, 20 Kasım'da Star Tv ekranlarına dönüyormuş. 'Behzat Ç. Seni Kalbime Gömdüm' filmi de 28 Ekim'de vizyona girecekmiş. Erdal Beşikçioğlu'nun Antalya Altın Portakal'da en iyi erkek oyuncu ödülü aldığı filmin fragmanı aşağıdaki linkte..
http://www.youtube.com/watch?v=0xRhOaIb_b8

Benim hiç seyretmediğim ama Amerika'da yaşayan kardeşim Musti'nin izlediği tek Türk dizisi olan ve çok komik olduğunu söylediği "Leyla İle Mecnun" İMDB'de en iyi komedi dizisi dalında seyircilerin oylarıyla 10 üzerinden 9.3 puan ile dünya sıralamasında 5.sırada yer almış. Geçtiğimiz günlerde bu dizinin oyuncularından Ushan Çakır ve Ezgi Asaroğlu arasında bir darp olayı yaşanmış ve o nedenle bu oyuncular diziden çıkarılmıştı. Diziye katılan yeni oyuncularla yoluna devam edecek olan Leyla ile Mecnun'un 18 Ekim Salı günü saat 23:00'de TRT1'de ekrana gelecek olan özel bölümü; kamera arkası görüntüler, röportajlar ve unutulmaz sahnelerden oluşan kolajı ile belgesel gibi olacakmış.

Aydan Şener, Tarık Tarcan, Burcu Kara ve Alpay Atalan'ın başrol oynadığı, Kenan Kalav'ın da ilk bölümde konuk oyuncu olarak yer alacağı "Yıllar Sonra" dizisi 22 Ekim Cumartesi akşamı saat 22:00'de Kanal D'de başlıyor. Bu dizide eşi öldürüldükten sonra holdingin başına geçen ve yolu üniversite aşkı Murat'la kesişen Leyla'nın öyküsü anlatılıyor.

Show TV'de 25 Ekim Salı akşamı saat 20:00'de başlayacak olan, Özge Özberk, Ayşegül Aldinç ve Kadir Doğulu'nun başrollerinde oynadığı, senaryosunu da Gani Müjde'nin yazdığı "Pis 7'li" dizisinde; okulları yandığı için özel bir koleje yerleştirilen yedi fakir öğrencinin zenginlerin okuduğu bu okuldaki uyum problemleri konu ediliyor. Bu dizinin en büyük handikapı Salı akşamlarının çok izlenen 'Öyle Bir Geçer Zaman ki' dizisinin karşısında tutunma ihtimalinin bir hayli zayıf olması.

Gülse Birsel, Beyaz, Sarp Apak, Hasibe Eren, Gönül Ülkü, Nihal Yalçın, Bartu Küçükçağlayan ve Olgun Şimşek'in rol alacağı, merakla beklediğimiz "Yalan Dünya" dizisinin çekimleri Kasım-Aralık gibi başlayıp Ocak ayında Kanal D ekranlarında olacakmış.

Çağan Irmak'ın yöneteceği ve Nejat İşler'in oynayacağı "Keşanlı Ali Destanı"nın başrol kadın oyuncusu belli olmuş ve Keşanlı Ali'nin büyük aşkı Zilha rolü için Belçim Bilgin Erdoğan ile anlaşılmış.

Hümeyra ve Binnur Kaya'nın oynayacağı ve hatta Kanal D'nin yeni sezon tanıtım fragmanlarında da yer alan 'Defne' dizisi maalesef senaryonun beğenilmemesi nedeniyle iptal edilmiş. Aynı şekilde, yeniden çekilmesi düşünülen ve bu kez başrollerinde Merve Oflaz ve Kutsi'nin oynaması planlanan 'Gülbeyaz' dizisinden de şimdilik vazgeçilmiş.

Yazımı bitirirken 10 gün önce gittiğim ve 3 saat boyunca hiç durmadan güldüğüm Cem Yılmaz'ın Maslak TİM'deki gösterisinden de çok kısaca bahsetmek isterim. Bundan önce 3-4 defa Cem Yılmaz'a gitmiştim ama sanırım en çok güldüğüm şovu bu oldu. Hem gösterinin kendisi çok komik hem de Cem Yılmaz'ın seyirciyle interaksiyonu sırasındaki doğaçlama esprileri süper. Gerçekten Türkiye'nin en komik adamı ve gülmekten gözümüzden yaş geldi :) Gösteri birkaç ay daha devam edecek, mutlaka gitmenizi tavsiye ederim.

Bundan sonraki yazım, uzun bir süredir ara verdiğim Ayın Mekanı için olacak. Bakalım bu kez hangi diyarlardan bahsedeceğim? Gelecek ay görüşmek üzere, sevgilerimle...